img { max-width: 560px; width: expression(this.width > 560 ? 560: true); }

31 Ağustos 2010 Salı

Dünya Basketbol Şampiyonası, Türkiye-Rusya

Geçtiğimiz haftasonunda yapılabilecek en mantıklı etkinlik dünyanın 4. büyük organizasyonu olan Dünya Basketbol Şampiyonasına izleyici olarak katılmaktı, bizde ayağımıza kadar gelen bu fırsatı kaçırmadık ve Ankara Arena’daki yerimizi aldık.


Ankara Arena güzel olmuş, bazı yerleri yetişmemiş turnuvaya belli ama en azından modern bir çizgi var. Yerimizi kolayca bulduktan sonra ilk maç olan Fildişi Sahilleri-Çin maçını izlemeye başladık. Genelde zenci sporu olarak bilinir basketbol ama ince-sırık Çin'liler Fildişi Sahilini bayaa ezdiler.. Yao Ming’i aradı tabi gözlerimiz ama kısmet olmadı. Fildişi sahillerinin ve Çin’in az sayıdaki taraftarı ise maçın rengi oldular, genel olarak ise salon boştu. İnsanlar sadece Türkiye’nin maçı için bilet almışlar sanırım, oysa tüm gün 3 maçı da izleyebilirlerdi.. Çok uzun geldi demek tüm günü salonda geçirmek..


Daha sonra Yunanistan-Puerto Rico maçı başladı. Az sayıda ama fanatik Yunanistan taraftarı 90 dakika, pardon 40 dakika susmadan tezahuratlarını yaptılar. “Biz komşuyuz, düşman değiliz” pankartıyla Türk seyircisinin desteğini de arkalarına almaya çalıştılar ama yemedi, Türk seyircisi bu dostluk mesajını fazla sallamadı ve Puerto Rico'dan yana bir tavır aldı. Puerto Rico da sanki kendi evinde oynuyormuş gibi oldu. Bu Yunan-Türk düşmanlığının biteceği yerde her gün biraz daha büyüyor, bu işin sonu nereye varacak merak ediyorum. Bugün (salı) günü oynanacak Türkiye-Yunanistan maçı çok eğlenceli olacak gibi.Bu arada çekişmeli geçen maçı, tecrübesiyle Yunanistan kazandı.



Yunanistan maçından sonra beklenen maç geldi, Türkiye-Rusya maçı. Salon iyice doldu, kırmızı beyaz renkler ve “uh-ah dev adam” sesleri yankılandı. Az sayıda Rus seyirci de mevcuttu tabi. Biz de tabi, yıllarımızı Rusya’da geçirmiş insanlar olarak duygusal anlar yaşadık, zaman zaman “Davay Rusya” demedik değil, içimizden ama.. Maksat dostluk kazansın.



Maç beklediğimden kolay oldu açıkcası, Rusya'yı daha üretken bekliyordum. İki tarafta çok iyi savunma yaptı, o yüzden skor düşük kaldı ama özellikle Türkiye’nin savunması çok iyiydi. Özellikle son çeyrekte Hido’nun da sazı eline almasıyla oyun koptu. Turnuva daha yeni başladı tabi ama Türkiye’nin ciddi bir pivot eksikliği olduğu gözleniyor ve Hido’da maçın geneline yayamıyor performansını.. Güzel bir turnuva olacak gibi, zevkle izlemeye devam ediyoruz...


Ve tabiki pon-pon kızlarımız. Basketbol maçının olmazsa olmazı pon-piş’ler ...


Şimdi bu pom-piş kızlarımız ilk iki maçta çok güzel çıktılar dans ettiler oynadılar zıpladılar seyirciyi coşturdular vs. Herşey olması gereken gibiydi.. Ama son maçta, yani bizim maçta yoktular. Türkiye-Rusya maçında pon-pon kızlar yoktu, tam anlamıyla bir rezalet !

Sebebini uzunca bir süre anlamadık, daha sonra maçın sonunda gerçek ortaya çıktı... Recep Tayyip Erdoğan ve eşi maçı izliyordu çünkü. Kimin fikriydi, kim böyle birşey yaptı bilemiyorum, Tayyip Erdoğan’ın “ben maçtayken pon-pişler olmasın bak günaha giriyoz ayrıca Emine Hanım kızıyo” dediğin sanmıyorum pek açıkcası. Demiş de olabilir tabi bilemiyoruz ama büyük ihtimal kraldan çok kralcı birinin sebep olduğu bir rezaletti diye tahmin ediyorum.


Bu birinci rezaletti. Yani protokolden veya organizasyondan kaynaklanan rezalet. Neyse.. İkinci bir rezalette maçın sonunda yaşandı. Recep Tayyip Erdoğan ve eşlerinin salonda olduğu anons edilince salonda bir yuhalama yükseldi. Tek kelimeyle bu da rezalet. Burda AKP’yi veya RTE’yi savunmak gibi bir niyetim yok, sadece durum tespiti yapmaya çalışıyorum. Yapılan şey tamamen bu ülkenin başbakanının yuhalanmasıdır. Bu ülke insanının seçtiği bir başbakan olduğu düşünülürse, aslında yuhalanılan Türk insanının iradesi. O salondaki Yunanlı seyirciler Başbakanı yuhalasalar herkesin zoruna giderdi herhalde, ama sadece siyasi olarak beğenmiyoruz diye, farklı düşünüyoruz diye yuhalama hakkını kendimizde görebiliyoruz. Rezaletten de öte, utanç verici bir durumdu...


Ama pon-piş'ler güzeldiler..