img { max-width: 560px; width: expression(this.width > 560 ? 560: true); }

16 Nisan 2014 Çarşamba

to love from Rome




Vicky Christina Barcelona ve Midnight Train in Paris'ten sonra, Avrupa üçlemesini "Bize Heryer Trabzon" şeklinde tamamlar mı acaba diye düşünmedim değil, ama Woody Allen abimiz tercihini Roma'dan yana kullanmış, sağlık olsun...

Woody Allen severler için tüm beklentileri fazlasıyla karşılayan, Avrupa üçlemesinin ilk ikisinde olduğu gibi filmin ismindeki şehiri başrole koyan, müzikleriyle diyaloglarıyla sinema tatmini yaşatan bir film, tavsiye edilinir..

Filmin en çok neresi hoşuma gitti derseniz eğer duşta opera söyleyen adamı tek geçerim.. Sanki çizgi film izler gibi hissettim, bir sahne bu kadar gerçekçilikle karikatürizelik arasında kalabilir.

Film vizyondan çıkalı .ok oldu aslında, eski filmler arasında yerini almaya bile başladı belki ama biz yinede notumuzu düşelim dedik geç de olsa.  

Sin City - Party Capital of the World

Las Vegas yani... Dünyanın Parti Başkenti veya Günah Şehri diye de biliniyor...


Görüntüler Eylül 2012 ayı içinde Las Vegas'ta gerçekleştirilen iradio festivalindeki bir Pink Performansı.. Uçuyor kendisi.. Lafın gelişi olarak değil, kelime anlamı olarak uçuyor.. Bu performansı gördükten sonra bizimkiler heralde show işini bırakırlar gibime geliyor.. Show business'ın sınırlarını zorlamak bu olsa gerek...

Buralarda takılmak lazım aslında.. Bu konserin bileti kaç paradır acaba.. Tabi sadece Pink değil, Gangam style'dan tutun da Linkin Park, Rihanna'ya kadar herkes var bu konserde.. Biz de ofiste oturmuşuz haftalık rapor yazmaya devam ediyoruz..



Vegas'tan bahsedelim o zaman biraz. Amerika'nın eskimiş iç hat uçuşlarından biriyle, yanımda orta boy obezliğinin tadını çıkartan zenci bir çiftin yanındaki üçüncü koltukta oturan bir beyaz olarak yapmıştım yolculuğumu.. Türkiye şartlarında ağır obez olan bu çift, Amerikan standartlarında hafif balık etli olarak kabul ediliyorlar. Hal ve tavırlarından muhafazakar bir aile oldukları belli, o zaman ne işin var Vegas'ta değil mi ? Ama kazın ayağı öyle değil, insanlar sadece kumar ve eğlence ihtiyaçlarını gidermek için atlıyorlar uçağa gidiyorlar.. Türkiye'ye de böyle serbest bölge misali bir kumar ve eğlence bölgesi yapılabilir diye düşünüyorum.. Aslında Kıbrıs var, hatta Gürcistan var bu işi gören zaten, neden milleti ülke dışına gönderiyoruz ki, yap doğuda veya karadeniz'de özel bir bölge, normalde turizmin çok olmadığı bir yere, insanlar eğlensinler gelsinler hem de bir bölge kalkınmış olur..



Gezi Tavsiyesi formatına girmeyi pek sevmiyorum yazarken ama google'dan search yaparken düşmüş olanlar için kısa bir gezi tavsiyeleri araya sıkıştırıp müsadenizle, normal yazıma geri döneyim.. İşte tavsiyeler:

- Vegas Strip denilen bir ana cadde var, tüm büyük ve güzel oteller bu cadde üzerinde. Bu otellerden birinde kalıp otelleri ve bu caddeyi gezmenizi tavsiye ederim. Yürüyerek gezebilirsiniz bu caddeyi, şehrin geri kalanı uzun süreli kalışlarda değerlendirilebilir, birkaç günlüğüne gidiyorsanız Strip Caddesi size yeter.. Kaybolmazsınız, taksiye ihtiyacınız olmaz..
- Vegas'ın olayı oteller. Her otelin bir konsepti var. Her otel ayrı bir turistik yer gibi, ben bu otelde kalmıyorum diye çekinmeyin, her otele girin gezin.. Bazı otelleri gezmeniz bir günü bile geçebilir.. Yorulduğunuz anlarda ise enfes bir Burger veya Steak damağınızı şenlendirecektir..



- Ve kumar tabi.. Nasıl güzel bir yemek yiyip belli bir para ödüyorsanız, kumara da böyle bakmak lazım.. Ben bir miktar para ödeyeceğim, bunun karşılığında 3-4 saat kumar keyfi alacağım.. Para kazanmak değil, aksine kaybetmek olmalı kumardaki amaç. Zaten kazandığınız para haram oluyor, çıkar biryerlerden.. Ama oynaması çok zevkli.. Güzel bir poker masası, veya geyik bir black-jack veya en kötüsü kollu makineler.. Eğlence sizi bekliyor..




- Grand Kanyon var, ama buna gitmek tüm gününüzü alır.. Eğer 1-2 günlüğüne gittiyseniz gerek yok, ama bir hafta kalacaksanız 1 gün ayırabilirsiniz.
- Oceans Eleven filminin sonunda olan, ve bir alttaki fotodaki su şovunu hem önünden hem de yolun karşısındaki Eyfel kulesinin tepesinden izleyin. Yarım saatte bir tekrarlanıyor...




Bu kadar tavsiye yeter sanırım.. Kendinizi iyi bir otele attıktan sonra her dakikanın tadını çıkartmaya bakın işte...


Vegas gezimize geri dönersek, sefil bir iç hat uçuşundan sonra vardığımız Vegas'ta, biz de önce kendimizi otelimize attık.. Güzel bir duş ve dinlenme faslından sonra gece 10 gibi kumarhaneye doğru kendimizden emin adımlarla ilerledik.. Vegas'ta kumarhane 24 saat boyunca devam eden hadise, o yüzden bir saat sınırlaması yok, ama yine de akşam ve gece saatleri en işlek ve dolu saatler oluyor.. Ben kendimce geliştirdiğim taktiğime uygun olarak akşam 10 gibi kumarhaneye inip gece 3-4'e kadar oynamayı tercih ettim. Genelde insanlar akşam 5-6 gibi kumara oturduklarından, gece yarısına doğru hoşaf gibi olmaya başlıyorlar, ben de saat 10-11 gibi dinç bir şekilde masaya oturunca ne blöf kaçıyor ne rest ne de full-house.. Adeta bir poker face, maverick ya da tam bir gumarcı oluveriyorum.. Ve masaya oturduğumda önümde az sayıda olan chiplerim bir anda küçük dağlar oluşturmaya başlıyor aşağıdaki fotoğrafta belgelediğim üzere...



Masalar genelde çok renkli.. Amerikanın değişik yerlerinden gelen değişik ırklarda, değişik tarzlarda, değişik ingilizce şiveleriyle dolu insanlar.. Poker masası ama kimse de poker face değil, eğlence var, muhabbet var. Zaten insanlar para kazanmaya gelmemiş, eğlenmeye gelmiş.. Çekişmeli bir el açıldığında hemen kritikler yapılıyor, hafiften sataşmalar olabiliyor.. Tüm bu eğlencenin yanında poker ciddiyeti de masaya hakim, öyle cıvıma, kuralları esnetme felan yok, hemen uyarıyı alıyorsun.. Racon var yani ortada. Kağıtlar dağıtıldığı an herkes poker face oluyor, şaka yok. Eller açılınca ise parayı götüren filmlerdeki o meşhur ortadaki parayı önüne çekme zevkini yaşıyor.. Ortadaki pot büyükse eğer, eli kazanan racon gereği bir tane chip'i kağıtları dağıtan adama (kurpiyer) atıyor.. İçkiler gelip gidiyor, isteyen masaj yaptırtıyor oturduğu yerden zira saatlerce süren bir oyun.. Psikolojik, gerilimli ve uzun soluklu...

Sabaha karşı ise yorgunluk ve keyifle beraber odanızın yolunu buluyor ve ertesi gün için dinlenmeye çekiliyorsunuz..


Çölün ortasına kurulmuş bir şehir işte Vegas. Şu yukarıdaki fotoda gördüğünüz ana cadde üzerinde kurulmuş devasa oteller. Ve bu otellerde yapılan devasa şovlar, ve oynanan büyük kumarlar.. Böyle bir şehir işte.. Yolunuz düşerde 1-2 gün uğrarsanız eğer, bundan sonra filmlerde (Ocean's 11-12-13 ve Hangover 1-2-3 gibi) karşınıza çıktıkça bol bol ben burayı görmüştüm ukalalığı yapabilirsiniz...





8 Nisan 2014 Salı

Cacık






Değerli büyüğümüz Aydın Boysan abimizin cacık tarifinde aslında hayatın güzelliğini tarif ediliyor gizliden gizliye. Adam giderayak tüyoyu veriyor. Diyorki sabırla dilimleyin hıyarı, enine değil ha, boyuna boyuna. Keyif alın diyor, hayattan keyif alır gibi. Hıyarı dilimlerken de, yerken de ve hatta tarifi anlatırkende. 90 küsür yaşında bir adamın hayatı cacığa indirgemesi işte.

Ben de bugün cacık yaptım kendime. Özenle ve sabırla. Kurufasulyemin yanında yemek için. Soğan da kırabilirim, henüz karar vermedim. Fasulye pişene kadar karar veririm sanırım. Şu anda Houston'da kurufasulye cacık ve soğandan oluşan akşam menüsüne benden başka sahip ola var mıdır bilemiyorum.



Sumaktır aslında cacığın püf noktası. Salatadaki soğan ve mantı ile beraber sumak'ın anlam bulduğu 3 yerden biridir cacık. Bunu Aydın Boysan abim bile bilmiyor sanırım. Hıyara odaklanmış durumda daha çok. Ölçüsünde sarımsak, ezilecek tabi, nane ve kaliteli bir zeytinyağı.

Yoğurdun kıvamı da bir başka ustalık isteyen püf noktası. Ne çok sulu olacak ne de çok katı.

Cacığı neyin yanında götürdüğünüz ise işin can alıcı başka noktası. Çokları rakının yanında götürür. İyi de gider rakının yanına hani. Ama bir kuru fasulye pilav gibi tamamlayıcı olmaz hiç bir zaman.

Benim fasulye oldu sanırım. Ben fasulye yemeye geçiyorum. Soğan da kıracam yanına. Biraz sarımsak-soğan kokabilirim. Sakıncası yok benim açımdan. Siz de bu arada Barış Manço abimizin, yıllar önce yaptığı ama bugünün bile çok ötesinde olan bu saykodenik, tribal ve de progresif çalışmasını dinleyebilirsiniz...

Övünmek gibi olmasın ama dostlar 
Kendimi hıyar gibi hissediyorum...



veya daha iyisi için link: 
http://youtu.be/u7BBx4osZ-k


O değil de ne dertliymiş Barış abim, neymişki acaba derdi:

Derdim öylesine büyükki dostlar
Kırka yarıp yine kırka bölseler
ve kırk bostana gübre diye serseler
kırkbin tane ot biter de 
kırbin derde deva olur diyorum

Pehh pehhh pehh.. 

Ben fasulyemi soğutmayayım. Yemek müziğimde tamam oldu...