img { max-width: 560px; width: expression(this.width > 560 ? 560: true); }

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Madrid'de bir Final

Aslnda Madrid'e geleli bir kaç gün olmuş olmasına rağmen, final havasına ancak Final maçı için hazırlanan panayır alanına gelince girebildik. UEFA'nın bir tür üniversite şenlik alanı gibi hazırladığı alanda muhtelif aktiviteler, etkinlikler ve çeşitli tanıtımlar mevcut. Ama en önemlisi tabi taraftarların bir araya gelmesi ve kaynaşması. Almanlar ve İtalyanlar'ın yanı sıra İspanyol'lar ve tabii ki biz Türk'ler gibi başka milletten insanlarla beraber gayet eğlenceli bir ortam oluşmuş oldu. En ufak bir gerginlik olmadığı gibi (zaten Bayern ve Inter arasında geçmişten gelen bir husumette yok) herkes günün tadını çıkartmaya baktı..




Panayır'da özellikle UEFA Champions Leauge Müzesi benim en çok ilgimi çeken yerdi diyebilirim. Geçmişteki her final maçından bir hatıra (bazen bir top bazen de o günkü kalecinin eldiveni), değişik takımların imzalı formaları (aşağıdaki resimde Beşiktaş formasını görebilirsiniz, üstündeki imzada İbrahim Üzülmez'e ait bu arada, diğer takımlarımızın formalarını ise göremedik malesef), geçmiş kupa finallerinden değişik bilgiler görüntüler ve bir sürü değişik görseller mevcut.. Manchester'in Bayern'i son iki dakikada attığı gollerle yenmesi, İstanbul'da Liverpool'un efsanevi geri dönüşü ve Zidan'ın Leverkusen'e attığı unutulmaz vole gibi anlara müzede ayrıca yerler ayrılmış.. Bunların dışında tüm futbolcular tarafından imzalanmış efsanevi Nottingham Forest forması da benim ayrıca ilgimi çekenler objelerden biriydi müzede.



Müzenin hemen yanında kurulan çadırdaki 25 dakikalık şampiyonlar ligi belgeseli de ayrıca çok güzeldi.. Belgesel'in finalini yine Manchester-Bayern finaliyle yapmışlar.. Tamam, bu final maçı şampiyonlar ligi tarihinin en önemli maçıydı belki ama bu kadar da Bayern'li taraftarlara hatırlatılmaz ki, adamlara da yazık günah.. Nereye baksalar 213 saniyede giden şampiyonluklarını görüyorlar...


Biz panayır alayında dolaşıp bol bol hatıra fotoğrafları çekip etkinliklere katılıyoruz.. O sıra bilgi yarışması ilgimizi çekiyor, hemen sıraya giriyoruz. Yarışma basit, ikişer kişi sırayla geliyor, sunucu bir soru soruyor, önce buttona basan cevap veriyor bilirse şapka kazanıyor bilemezse cevap hakkı diğer yarışmacıya geçiyor. Biz de bizim biraderle karşılıklı yarıştık, bize kolay bir soru geldi. "2009 yılı CL şampiyonu olan takımı kim çalıştırıyordu ?" sorusunu duyar duymaz ben hemen önümdeki kırmızı buttona asıldım tabi.. Ama bi baktım bizim birader çoktan buttona basmış önünde kırmızı ışık yanıp sönüyor, bizimki de "cevap c şıkkı, Pep Guardiola" diyor bana doğru sırıtaraktan.. Bir dahaki final maçında bu işin rövanşını alacaz tabiki.. (Şapkaya abi olarak el koyduk o ayrı :) )



Panayır alayı güzel ama artık iyice yaklaşan maç saatinin de etkisiyle stad çevresindeki atmosferi solumak için stada doğru yol alıyoruz.. Stada gelmeden daha şehrin her yerinde maç havasını hissedebiliyoruz, her iki takımın taraftarlarını her yerde görmek mümkün.. Sokakta, restorantta, cafelerde ve metrolarda.. Metrolarda özellikle bol bol tezahürat yapan taraftarlar görmek mümkün.. Karşılıklı tazahüratlarda var ama gerginlik yok tabi, her iki kulüp taraftarları içi ice ve herkes eğleniyor..



Stad etrafında ise her iki takım taraftarları kırmızı ve mavi ağırlıklı bir kalabalık oluşturuyorlar.. Etrafta tezahürat yapan gruplar, stada girmeye çalışan insanlar, "Mourinho bizi bırakma" diyen İtalyanlar karşılaştığımız değişik manzaralardan bir kaç tanesi..


Ve tabi Türkler olarak, her yerde var olduğumuzu bizler de gösteriyoruz :)

Hummalı bir arayış sonunda 46 no'lu giriş kapımızı buluyor ve sonunda stada giriyoruz... Hüseyin Avni Aker Stadyumunun nacizane atmosferine alışık birisi olarak tabi ilk başta Santiago Barnebau stadının heybeti karşısında insan ne tepki vereceğini şaşırıyor.. Stad ilk başlarda henüz boş, birazdan dolacak, yaklaşık 100 bin kişi dolacak bu stada.. Müthiş bir görüntü, müthiş bir duygu. Stadın heybeti ve devasalığının yanı sıra, modernliği, giriş-çıkış konforu ve TV yayını da yapan skorboard gibi teknolojık detaylar ayrıca etkileyici.. UEFA 2016 olmamasına rağmen, vaadedilen stadların kesinlikle Türkiye'de yapılması şart, en az 10 tane değişik büyüklükte modern stad yapılması şart, o zaman Türkiye'de Futbol daha güzel olur, küfür azalır maça gelen insan sayısı artar vs. Kıskandım yani adamların stadlarını, işin Türkçesi bu...



Staddaki yerimizi de alıyoruz.. Deniz tarafındaki tribün diycem ama Madrid'de Deniz olmadığı için hangi taraf olduğunu bilmediğim tribünün en üstüne çıkıyoruz, koltuğumuzu buluyoruz.. Bir bakıyoruz yanımızda bizden başka da 8-10 tane daha Türk var. Genelde Galatasaray forması giymişler, bir tanesi Karşıyaka forması giymişti. Sanırım biletler verilirken Türkleri bilerek yanyana koymuşlar, oysa bilmiyorlarki biz yanyana gelmesi tehlikeli bir milletiz.. Yani biraz daha Türk olsa, stadda "Hamit Gol Gol Gol !!! " tezahüratı duyulabilirdi..  




Maç saati yaklaştıktça stad dolmaya başlıyor tabi... Görüntü müthiş, tüyleri diken diken edici.. Bir İtalyan spiker İtalyan taraftarların arasında, bir Alman spiker de Alman taraftarlar arasında maç başlayana kadar sırayla tarafları çoşturuyordular.. 

Ve maç saati gelince de seromoni başladı.. Önce hazırlanan kısa bir İspanyol bir gösteri sunuldu.. Daha sonra kadrolar okunurken her iki takımda tribün kareografilerini sergilediler.. Inter büyük bayraklarını açarken biraz sıkıntı yaşasalarda (ve toplarken de bayrak yırtıldı), kareografileri daha iyiydi diyebilirim, daha organizeydiler...

Her ne kadar Bayern son 10 yılda oynadığı 3. final olsa da Inter camia olarak daha tecrübeli ve olayı benimsemiş bir görüntü çizdi diyebiliriz..



Veee beklenen an geldi ve maç başladı.. Maça teknik olarak fazla girmiycem, sadece Mourinho yapması gerekenleri yaptı ve "usta" sı Van Gaal'i yenmeyi başardı diyebiliriz, ama Ribery olsa bu kadar kolay olur muydu diye de notumuzu düşeriz..


Maç belki televizyon başındakilere biraz sıkıcı gelmiş olabilir, malum pozisyonu az ve temposuz bir maç oldu. Ama ben stadda gayet keyif aldım. Bu sadece stad atmosferi ve maç ambiyansından kaynaklanan bir keyif değildi benim için. Futbol olarak da doydum diyebilirim.
Inter takımının nasıl takım olarak bir anda daralıp genişlediği, Bayern'e pozisyon vermemek için nasıl bir takım savunması yaptığı çıplak gözle çok daha iyi anlaşılıyor. Inter'li oyuncuların sanki tek bir vücutmuş gibi belli bir uyum içinde hareket etmeleri sanırım Mourinho'nun en büyük başarısı. Aynı şekilde Bayern'in de nasıl takım olarak total futboldan örnekler sergilediğini (daha doğrusu sergilemeye çalıştığını, çünkü Inter pek izin vermedi buna) izlemekte keyifliyfi. Malum tüm takımı ve topsuz pozisyon değişimlerini tv yayınlarında çok rahat göremiyoruz.



Zorlu geçen mücadelenin sonunda çalan son düdük .. Veee Şampiyon Inter... Zaten son dakikalarda kutlamaya başlamışlardı artık Inter'liler ama son düdükle birlikte onlar için dünyadaki tüm dertler bitmişti... Artık hayat onlara güzeldi..

Kupa töreni de ayrıca başarılı oldu diyebilirim. Basın ordusu için bir güvenlik alanı oluşturuldu, ve basının futbolcuların başına yığılması önlenmiş oldu. Böylece futbolcular ve teknik heyetler (ve çocukları vs) doya doya şampiyonluklarını kutladılar, taraftarlarıyla bütünleştiler.. Bence böyle bir kutlama daha güzel oldu.. Bundan sonra uygulanabilir, hatta bugüne kadar kimsenin aklına gelmemesi de ilginç.


Inter'in taraftarlarıyla bütünleşmesi ise ayrıca müthişti.. Futbolcular taraflarına müthiş saygı duyuyorlar ve taraftarlarda bu yılki sezondan dolayı çok mutlular... Mutlu ne kelime, hepsi kendinden geçmiş durumdalar, ben böyle bir mutluluğu hayal dahi edemiyorum.. Etrafımdaki İtalyanlar'a bakıyorum hepsi kendinden geçmiş durumda bağırıp sağa sola koşuyorlar, birbirlerine sarılıyorlar..


Bir ara futbolcular, kupayı getirip tribünün önüne bıraktılar "alin sizin için bu kupa" der gibiydiler.. Italya kupasını aldıklarında da kupayı getirip tribüne vermişlerdi, taraftarlar arasında gezmişti kupa. Çok güzel bir kutlama şekli...



Bu arada alttaki resimde ise bir Inter'lı taraftarın üzerinde eskilerden Emre forması görülüyor :) Emre, Yıldıray'dan sonra şampiyonlar ligi finali görmüş Hamit'le beraber 2. ve 3. Türk olabilirdi ve bizlerde finalde karşılıklı iki Türk'ü izlemiş olabilirdik.. O potansiyeli vardı aslında, ama olmadı...




Kutlamaları da izledikten sonra metroya binip otelimize doğru yola çıktık.. Metroda mahsun Bayern'liler vardı bolca, zira Inter'liler o sıralarda Madrid'in Puerta Del Sol Meydanında kutlamalarına devam etmekteydiler muhtemelen...


Bu finalde böyle geçmiş oldu, seneye Wembley'de sanırım.. Zamanımız ve paramız olursa belki seneye de ordan bildiririz...

1 yorum:

Cenky dedi ki...

Yaşamış gibi oldum, ellerine sağlık.