Aslında 3-5 günlük paket turları pek sevmem. Bugüne kadar da gitmişliğim de yoktur, ama işte Bayram Tatili felan derken modaya uyguk biz de. Kurban Bayramında Balkanları aradan çıkaralım dedik ve Bosna Hersek, Hırvatistan ve Karadağ üçlü turu yapmaya karar verdik.
Şimdi böyle 2 günlüğüne bir yere gidince elde fotoğraf makinesi Japon turist gibi gezmek dışında pek bir şey yapamıyorsunuz. Ne kültürü tanıyabiliyorsunuz, ne güzel mekanları keşfedebiliyorsunuz, ne insanlarla tanışabiliyorsunuz ne yemeklerin hepsinden tadabiliyorsunuz.. Sadece merkezi yerleri ve tarihi eserleri gezip önünde fotoğraf çektirebiliyoruz.. Sonra da bunları face'e yukleyip sevdiklerimizle paylaşıyoruz. Benim face yok, o yüzden burda paylaşıyorum mecbur. Bazen merak ediyorum insanlar seyahatlere değişik yerleri görmek için mi gidiyorlar ? yoksa değişik yerlere gittiklerini face'de insanlara göstermek için mi ?
Bu sosyal tespiti de yaptıktan sonra gezimize dönelim. İlk şehrimiz Saray Bosna idi. Orjinal adı, Sarajevo imiş. İsmi, Saray'ın Yeri 'nden geliyormuş. Osmanlı ilk buraya geldiğinde buraya Saray'ı kurmuş, sonra da adı Saray'ın Yeri olmuş. Geyik değil bu gerçek, yani rehber öyle söyledi en azından...
Ve tabi savaş. Uzun yıllar Tito yönetiminde, Yugoslavya (Güney Slavları demekmiş) adı altında, Slovakya, Hırvatistan, Karadağ ve Sırbistan'la beraber 5 toplum barış ve huzur içinde yaşamışlar. Avrupa'nın da güçlü ülkelerinden biriymişler tabiki. Daha sonra Tito'nun ölümünden sonra, özellikle zengin olan Hırvatistan'ın ayrılmak istemesi, ihtiras sahibi Sırbistan'ın işgalci ve soykırımcı tutumları sonucu acı dolu savaş yılları yaşanmış bu topraklarda..
Farklı etnik kökenler, farklı dinler, kralcısı, komunisti, faşisti, batıcısı doğucusu derken buralar birbirine girmiş. (Düşünüyorumda, bu ufacık ülkeler bile dağılırken bu kadar kan akıtabiliyorsa, SSCB de kanlı bir şekilde dağılsaydı neler olurdu tahmin bile edemiyoruz)
Tabi savaşın sebeplerini sayarken Sırp'ları ayrı bir yere koymak lazım. Hırvatistan'a da saldırmışlar tabi ama Bosna Hersek'e çok büyük acılar yaşatmışlar. 300,000 'den fazla insanın Sırplar tarafından öldürüldüğü tahmin ediliyor. Ve yer yer toplu olarak bu işlerin yapılması, hatta katliamların olması ve devlet politikası olarak bunların planlanması bunun ismini de soykırım yapıyor doğal olarak. Özür dilemiş sanırım Sırplar ama yaşananları nasıl silecekler bilinmez..
Yaklaşık dört yıl boyunca kuşatma altında kalınca Saray Bosna, şehrin her yerinde bu savaşın izini görebiliyorsunuz. Nerdeyse her binada onlarca kurşun delikleri var. Kimisi sıva yapmış kapatmış, kimisi (bilerek) kapatmamış. 4 yıl boyunca insanların burda bu şekilde ölüm korkusuyla yaşamasını biraz olsun hissedebiliyoruz..
Şu anki durum ise iyi. Halk çok iç içe geçmiş. Kilise, Sinagog ve Camii'leri yanyana görmek gayet mümkün. Halk da iç içe yaşıyor yer yer, tabi ki her grup belli bölgelere çekilmiş durumda. Her an kıvılcım patlayabilir belki ama insanlar yaşananlardan biraz ders almış gibiler.
Bosna'lı rehberimize "nasıl hala Sırplarla bir arada yaşayabiliyorsunuz" diye sorduğumuzda, "nefret etmiyoruz ve kin duymuyoruz" diyor, ama hemen arkasından da ekliyor "ama unutmuyoruz da"
Bosna'ya gidip Savaştan bahsetmemek mümkün değil, o yüzden biraz bahsedip içinizi kararttım belki kusura bakmayın. Bosna'da savaşı bir kenara bırakırsak, birçok başka güzellikler olduğunu da görebiliriz. Bosna dendimi benim aklıma hep Boşnak Böreği gelir mesela eskilerden beri. Hemen tabi tadına baktık..Burek diyorlar Bosna'da.. Bizim böreklerin biraz daha yağlı versiyonu diyebiliriz. Ama tadı güzel, eğer çok yağlı gelirse üzerine ayran döküp yiyebilirsiniz (genelde o şekilde yiyorlar zaten), daha güzel oluyor. Peynirli, kıymalı, patatesli, kabaklı gibi envai çeşidi bulunabiliyor.
Bunun dışında Sarajevo küçük bir şehir. Nehir boyunca uzanıyor ve merkezine Başçarşı deniyor. Burada yürüyerek çok güzel restoranlar, cafeler ve alışveriş yerleri bulabilirsiniz. Bolca Osmanlı eseri görmek mümkün. Yürümesi zevkli yerler sonuçta..
Osmanlı eseri ve Bosna denince akla tabi Mostar ve Mostar köprüsü geliyor. Yine Sırpların savaş sırasında utanmadan bombaladıkları, ama sonradan yeniden restore edilen tarihi köprü. Mimar Sinan'ın öğrencisi Mimar Hayrettin'in yaptığı tarihi köprü. Buralara gelip de bu köprüyü gezmeden, önünde foto çekilmeden olmaz diyerekten biz de her turist gibi fotoğraflarımızı çektik.
Most bu arada Rusça'da köprü demek. Zaten slav dilleri de Rusça'ya benziyor. Bu açıdan Mostar ismi, Osmanlı döneminden değil daha sonralardan geliyordur diye tahmin ediyorum.
Mostar'ın dar ara sokakları da ayrı bir güzel. Tarih kokuyor. Çok güzel restoranlar, hediyelik eşyacılar felan filan da mevcut. Bu dar ve otantik sokak olayı zaten gezimizin diğer ayakları olan Hırvatistan ve Karadağ'da zirve yapıyor, kendimizi ortaçağda gibi hissettik sık sık.
Bosna'da böyle geçti işte.. Burdan sonra otobüsle Hırvatistan'a doğru yola çıktık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder