Bosna'dan ayrıldıktan sonra rotamızı Hırvatistan'a çevirdik. Hırvatistan'ın sevimli ve tarihi sahil kasabası olan Dubrovnik'e vardık.. Dubrovnik hoş bir sahil kasabası gibi.
Dubrovnik'in tarihte de şöyle bir durumu var, adamlar savaş yapmamışlar, orduya para harcamak yerine gelene geçene vergi vermişler. Roma'lılar gelmiş onlara vergi vermişler, Osmanlı gelmiş onlara vergi vermişler, bir ara hem Osmanlı'lara hem Venedik'lilere vergi vermişler.. Böyle olunca tabi hiç yıkım olmamış şehirde (92'deki son savaşa kadar), Osmanlı'da girmeyince tabi Osmanlı eserleri de pek yok, müslümanlaşma da yok..
Bu Dubrovnik'in zenginliği birincisi ticaretten geliyormuş, liman şehri olmanın verdiği avantajı iyi kullanmışlar. Bir de Tuz üretimi varmış burda, ki o yıllarda çok değerliymiş. Tuz çok olunca tabi bol bol kullanmışlar, sonra damak tadı olarak tuzlu yemek alışkanlıkları oluşmuş. O yüzden yemekleri tuzlu geliyor biraz, hatta bazen ayarı bile kaçırıyorlar. Neyse, bunlar böyle tuzdan ve ticaretten voleyi vurunca, savaşmak yerine gelen geçen güçlü devletlere vergi vermişler, rahatlarına bakmışlar. Fena da yapmamışlar hani..
Stari Grad (yani eski şehir) denilen yer, bu tarihi şehrin kale surları içinde kalan tarihi kısmı. Ortaçağ mimarisinin ağır bastığı, hoş sokakların olduğu, dinlendirici ve eğlenceli bir yer. Küçük ama bir sürü güzel kafeler, restoranlar ve barlar bulmak mümkün.
Yüksek binaların dar sokaklarla bölünmesi bu bölgede sıkça rastladığımız bir durum, özellikle yazın aşırı sıcakta binaların birbirine gölge yapabilmesi için böyle yapılmışlar. Böyle bir sahil kasabası yani Dubrovnik.
Anladığım kadarıyla yazları çok güzel oluyor burası.. Türkiye için Antalya ne ise, Avrupa için de Balkan kıyıları o anlama geliyor sanırım. Güney Fransa ve İspanya gibi pahalı yerlere gidemeyen Avrupalı genç turistler daha çok bu taraflara yöneliyorlar. Yazın gelip görmek lazım ayrıca..
Dubrovnik'i de iki günde aradan çıkardıktan sonra, rotamızı Karadağ (Montenegro) 'da ismi yeni yeni duyulmaya başlanan ve ilerde daha da çok duyacağımız, Budva isimli yine şirin ve tarihi bir yere doğru yola çıktık...
PS : Bu arada bizden hemen sonra Dubrovnik'i sel basmış...
30 Kasım 2010 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder