img { max-width: 560px; width: expression(this.width > 560 ? 560: true); }

6 Eylül 2011 Salı

Teo


Benim jenerasyon için çok şey ifade eder Teo, ve saçma sapan ticari şarkılar yapmaya başlamadan zirvede bırakması da çok güzel oldu.. Onu hep çok güzel şarkılarıyla hatırlayacağız.. Sahneyi bırakması da iyi oldu performansı kötüydü.. Ama şarkıları bambaşka, dedim ya bizim jenerasyon onunla büyüdü biraz.. Müziği bırakmasının şerefine en iyi 10 Teo şarkısı listesi yapalım dedik biz de.. Buyrun bendenizin en sevdiği 10 Teo şarkısı..

10-Rapsodi İstanbul

Hangi kentte bu denli acı var
Başka nerde İstanbul kadar

Teo kadar güzel İstanbul şarkısı yapan var mı acaba ?

9-Kupa Kızı Sinek Valesi

Bir iskambil falında çıkmıştık birbirimize
O güzel kupa kızıydı sinek valesiydim bense


8-İstanbulda Sonbahar

İstanbul bugün yorgun Üzgün ve yaşlanmış
Biraz kilo almış
Ağlamış yine rimelleri akıyor


7-Rüzgar Gülü

Dedim, benim kadar yanlızsan
Tek gecelik aşksan
Bir anıdan kaçıyorsan
Dibe vurduysan ya da hala düşüyorsan

6-Uykusuz Her Gece

Neydi kopan içimden
Yıllar zincirinden
Öldüm sanki yaşarken
Kaçtım hemen o sahneden 

5-Gönülçelen

Kırıklarını aldırdım kalbimin
Zırhımı çıkarttım astım portmantoya
Güzel vücutlar boş suratlar
Benimse yenmiş tırnaklarım
Titrek ellerim var

4-Papatya

Ovv Papatya vuu-haaa-aaa (hastasıyız burdaki Özlem Tekin vokalinin)

3-Ne ekmek ne de su

Ne ekmek, ne de su
Sensizlik korkusu
Istemem yeter ki sen
Yanımda ol

İlk Teoman ismini duyduğum şarkıdır ve ilk duyduğumda biraz hissetmiştim yeteneği..

2-Zamparanın Ölümü 2

E çiftletme memur abi nefesim 95 oktav
Patlarız valla alimallah yanımda kibrit çaksan
Sen sormadan ben söyliyim ne ehliyet ne ruhsat ne de
Sigortam var sadece bu meymenetsiz surat

1-İstasyon İnsanları

Eskiden çok eskiden ben daha çok küçükken
Henüz cennet plaji otopark olmamisken
Mercanlarin arasinda küçük baliklar vardi
En güzellerin el boyunda kavuniçi olanlardi
Bir gün bir rüya gördüm o kavuniçi balik benmisim
Büyümem beklenmeden afiyetle yenmisim
Istasyon insanlari burdalar tesadüfen


Ruhinin acıklı hikayesini anlatır bu şarkı ki benim en çok sevdiğimdir.. Sevgili Levo bu şarkı senin için, az dinletmedin bana zamanında :)

4 Eylül 2011 Pazar

Yayla Volume 3


Yıllık düzenli yayla ihtiyacımızı giderdik bu Bayramda.. Herkesin bayramı kutlu olsun bu arada...


Şunu gördüm ki huzur buralarda.. Hava temiz, yemekler genleriyle oynanmamış cinsten, insanın derdi stresi yok, herkesin ailesi akrabası yanında felan.. Biraz sıkıcı evet, zira yapcak birşey yok.. Yaylada inek beklemekten veya kahvede oturmaktan başka bir seçeneğiniz yok.. Buranın dünyası da böyle..


2 Eylül 2011 Cuma

Dünya gözüyle bunu da gördüm ya !


Trabzonspor'u Şampiyonlar Ligi gruplarında sonunda görebildik, buna da şükür.. Bu elimizden haksız şekilde alınan kaçıncı şampiyonluğumuz bilemiyorum ama işte en azından şampiyonlar ligi tesellimiz oldu..

Şimdi soru şu ? Benim el hangi deplasmana gider ?

Eylüle'de Milano ? Guiseppe Meazza'da 1983 yılının rövanşına şahitlik etmek ?
Ekim'de Moskova ? Moskova'daki eski dostlarla hasret gidermek ?
Aralık'ta Lille ? Fransız gettolarında da "Bize Her Yer Trabzon" demek...

23 Ağustos 2011 Salı

Güle Güle Şakir Amca..


Çok sevdiğimden değil ama sonuçta az ekmeğini de yemedik yalan yok, üzülüyor insan işte biraz.. İsmini telafuz edemezdik korkudan, Şakir Amca derdik şifreli bir şekilde.. Fotoya bakar mısınız, Kaddafi'nin yüzüne gülenler sonra nasıl da arkasından bıçakladılar adamı.. Fotodakilerin nerdeyse hepsi adamın ocağına incir ağacını dikti, hayat böyle işte.. Kaddafi de yazık, yıllarca kendisine (korkudan) yalakalık yapan halkının isyanına mı yansın, yoksa bu yukardakilerin yüzüne gülüp arkasından iş çevirmelerine mi ?

Libya'da olaylar ilk başladığı zamanlar, ki o zaman henüz bu Arap Bahar'ı olayında şiddet ve kan daha başlamamıştı, "Mısır veya Tunus'a benzemez, Kaddafi'yi kolay kolay deviremezler, devirseler bile çok uzun ve kanlı olur" demiştim... Nitekim öyle oldu, NATO desteği olmasa deviremezlerdi yine de ve NATO desteğine rağmen de çok uzun ve kanlı oldu.. Üzülüyorum ölen insanlara da bir yandan..

Sayılı günleri kaldı Kaddafi'nin Libya'da.. Bu saatten sonra çarpışarak mı ölür, başka bir ülkeye mi kaçar, hapse mi girer bilemiyoruz, bekleyip görecez.. 1 Eylül 1969 devrim yaptığı tarihti Kaddafi'nin, her yıl 1 Eylül'de devrim kutlamaları olurdu.. Kaderin bir cilvesi belki bu yıl 1 Eylül, onun devriminin resmen sonu olduğu tarih olacak, tam 42 yıl sonra..

Asıl bundan sonrası da ayrı bir soru işareti.. Kaddafi gittikten sonra bir iç savaşta çıkabilir, iktidar kavgası.. Çok sayıda aşiret var Libya'da ve hiçbirinin de iktidarı (ve milyarlarca doları) başkasına kolay kolay bırakacağını sanmıyorum.. Libya'da yaşarken hep "umarım ben burdayken Kaddafi'ye birşey olmaz" derdim, çünkü Kaddafi'den sonra ülkenin çok karışacağı belliydi.. Umarım geçiş olayını kolay atlatırlar..

Er ya da geç, öyle veya böyle, 1-2 yıl içinde Libya'da sular durulduğu zaman ise, bizim inşaat sektörü yaşadı.. Çünkü ülkede para çok ve yapılacak çok çok çok fazla inşaat var.. Çok ekmek çıkar oraya gidecek inşaat şirketlerine, akıllı olanlar tabiki..

son not : bazı şeyleri de unutmamak lazım.. 1974 senesinde Kıbrıs'a çıkartma yaptığımızda, tüm dünya bize ambargo uygularken, bize maddi manevi destek olan, havaalanlarını açan ülke Libya, lideri de Kaddafi'ydi...

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Hafız naptın sen ya ?

Sen git Wimbeldon finalinde Nadal'ı yen, 43 maçtır hep kazan, dünyanın bir numarası ol felan sonra bu ne rezillik.. Koskoca Novak Djokovic'e gel..!



Bu karaoke yurt dışında çok yaygın bir hadise de işte bizde o kadar tutulmuyor, kasıntı bir millet olduğumuz için sanırım. Hiç kimse karizmaya leke sürdürmemek, kızların önünde komik olmamak istiyor, oysa biraz bu kafada olsak çok da eğlenceli olabilir bence.. Acaba açsak mı böyle bi yer, tutar mı acaba ? Ya da var mı Ankara'da ? Ben çok pis söylerim :) Teoman'dan "rüzgar gülü" olabilir.. veya Cartel'den "evdeki ses"

Bunlar da Djokovic'in diğer bombaları, Maria Sharapova taklidi ve bir de reklam :





22 Temmuz 2011 Cuma

is it hot outside ?

mealen ;

- Dışarısı sıcak mı ?
- Kapa çeneni !

6 Haziran 2011 Pazartesi

Heyvanat

 Ankara'daki tüm gezcek yerler bitti, dedik bi de hayvanlar alemindeki arkadaşlarımızı ziyaret edelim.. Ankara'da Hayvanat bahçesi var ama ben hiç gitmemiştim.. Kimsenin de gittiğin sanmıyordum nedense.. Ama bir gittim baktım herkes orda, duyan gelmiş.. Ana baba günü, çoluk çocuk genç yaşlı bir sürü insan. Çok şaşırdım.. Aynı şaşkınlığı Ankara'da operaya gittiğimde de yaşamıştım, boş yer yoktu.. Oysa ben operanın boş salonlarda oynandığını sanıyordum..

Şaşkınlığı atlattıktan sonra içerde gezmeye başladık.. Bir sürü yeni arkadaşla tanıştık, işte bazıları ;


Zürafa hayvanını hep sevmişimdir.. Doğuştan yüzemeyen tek hayvan derler.. (insanlarda aslında doğuştan yüzücüdürler ama korku psikolojisi yüzünden boğulabiliyorlar, yoksa yeni doğan bebeyi atın suya yüzer, ama gene de dikkatli atın tabi, sonuçta bebek)

Hayvanat bahçesi dedin mi beş büyük olacak içinde.. Aslan, Fil, Gergedan, Zürafa ve Kaplan.. Doğru saydım mı bilemiyorum..


Ayı hayvanı... Çok sempatikler ama işte adı üstünde "ayı", pek kibar oldukları söylenemez.. Sizle şakalaşmak için sırtınıza bir vursalar beliniz kırılır herhalde.. Aslında şaka yapıyor.. Varya "ayı yavrusunun severken öldürürmüş" diye, boş laf değil, hakkatten öyle..



Deve guşu hayvanı.. Sanırım bu fotoğraf hayvanat bahçesindeki tutsaklığı anlatması açısından anlamlı olmuş.. Genel olarak hayvanları gezerken öyle bir hayvanların mutsuz olduğu hissi kaplıyor sizi.. Bunlar doğal ortamlarında daha mutlular, ama tabi doğal ortamları biraz tehlikeli olabiliyor...


Flamingo kuşu.. Bu flamengo dansının bunla bir alakası var mı bilemiyorum ama zarif bir kuş türü.. Kuşlar zaten genel olarak zarif ve güzel canlılar, boşuna bir sürü kuş gözlem toplulukları kurulmamış.. Otur izle bunları..

Aha bir kuş daha.. Sanırım bu turna kuşuydu.. Sevdiğim bir foto oldu... Dar net alan derinliği felan...



Ben bir hipopotam'ım.. Su aygırı da denebiliyor.. O ne ağızdır kardeşim, yemek seçmem ne atarsan içine yerim diyor. Devasa bir cüsse, suda gezeliyor kendi kendine.. Herşey bir kenara ama o devasa cüsseye o minicik kulaklar da ayrı bir güzellik katmış..

Piiii ağıza bak... Ne maymun hayvansın hocam, o ağız ne beee...!! İnsan arada fırçalar bişe yapar...


Gideceklere şimdiden iyi gezmeler...

24 Mayıs 2011 Salı

Şampiyonluk gene yalan oldu !

Duygularımı ifade etmekte güçlük çekiyorum.. Bir kez daha emeğin, paraya ve masa başı oyunlarına yenildiğini görmüş olduk..

Fotolarla anlatmaya çalışcam..




20 Mayıs 2011 Cuma

Wallpaper Hizmeti # 6


Ankara kalesi... Eğer şehirden kaçmak isterseniz kendileri orda duruyor. Dar sokaklarında yürüyün, köşedeki köftecide köfte yiyin, biraz alışveriş yapın, kalenin tepesine çıkıp Ankara'ya yukardan bakın, Anadolu Medeniyetleri Müzesini gezin..

16 Mayıs 2011 Pazartesi

yağmurda şenlik !


Şenliğin doğasında çimlerde yayılmak, karpuz gibi yata yata büyümek vardır.. Hava yağmurlu ve yerler çamur olunca işte zorlama bir şenlik oluyor.. Uzun yıllar sonra tekrardan bir görelim dediğimiz odtü şenliklerini görme ümidimizi, Trabzonspor'un şampiyonluğu gibi seneye devrettik.. :(


Böyle ayakta durarak şenlik mi yapılır, konser mi dinlenir.. Gidin ders çalışın, sınavınız yok mu sizin ? Bizim dönemde matematik bölümü kasıtlı olarak şenlik haftasına koyardı sınavları, Dif diye bir ders vardı hiç unutmam, milletin 2. sınıfta geçtiği bu dersi sırf sınavları şenlik zamanına geliyor diye 4. sınıfta zorla geçmiştim.. Az daha mezun olamıycaktım..

Odtü'deki gökkuşağının ara renkleri ! ise ortalığı şenlendiren nadir görüntülerdi..


Ama yine de tatsız bir şenlikti diyebiliriz.. Bu arada şenlik bitti yaz geldi sanırım, dışardaki havaya bakıyorum da ilkbahar yalan olmuş, direk yaz gelmiş.. Herkese hayırlı olsun yaz...

29 Nisan 2011 Cuma

Romana gel !

İsmail Pelit abimizin son romanı.. Daha doğrusu Ham Roman'ı..


Almayı düşünüyorsanız 2000 TL kendileri. Tek nüshası mevcut.. Meraklısına duyrulur..

31 Mart 2011 Perşembe

Kaybedenler Kulübü

Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok..


Muhtemelen filmin yapımcılarının en çok sevdiği film Fight Club.. Tamamen çakma bir fight club yapmaya çalışmışlar, hatta filmdeki yazıların puntoları bile andırıyor fight club puntolarını..

Aslında çok şey yapmaya çalışmışlar ama hiçbirini yapamamışlar... Komik olmaya çalışmışlar, çoğu espri zorlama.. Felsefe yapmaya çalışmışlar, birkaç güzel laf dışında çok yapay.. Karakterleri cool yapmaya çalışmışlar, zaman zaman Nejat bile kasıntı kalmış.. Karakterler hem cool hem looser ?!?

Bir defa çizilen karakterler looser dediğimiz kaybeden karakterler.. Ama hatunları gayet güzel götürüyorlar ve de iyi de götürüyorlar.. Böyle looser’lık mı olur.. ? Hangi ülkede yaşıyorsunuz.. Bir de yalnızım da yalnız.. Yok yaa..

Filmin müzikleri güzeldi ama..

18 Şubat 2011 Cuma

Eski Arabeskçi Yeni Rock'çı Nilüfer


Yıllardır eski arabesk şarkıları yeni rock'çılarımız tarafından cover'lanır.. Ortaya güzel işler de çıkar.. Duman'ın güzel cover'ları vardır ilk akla gelen mesela.. Onun dışında da birçok grup yaptı.. Hatta böyle albümlerde var, Kolpa ve Kargo yapmışlardı ve tutulmuştu da..

Nilüfer'de bu işin ekmeğini ben de yiyim diyerek toplamış genç rock'çıları, yapmış 12 tane güzel düet.. Bir nevi "best of" albümü de olmuş aynı zamanda.. Albüm kapağı olarak da rock'çı pozu vermiş, o da zekice olmuş... 40 yıllık arabeskçi Nilüfer olmuş size rock'çı.. N'olcak canım, biz Müslüm Baba'yı bile gördük Teoman'la Duman'la düet yaparken..

Albüme gelirsek, düet'lerin çoğu gayet başarılı diyebiliriz.. Şebnem Ferah (Erkekler Ağlamaz), Teoman (Sensiz olmaz), Hayko (Aşk Kitabı), Badem (İntizar), Yüksek Sadakat (Göreceksin kendini) cover'ları ilk dikkat çekenler.. Kötü olanlar da var, Rashit (Uzak dur ateşimden), Ogün Sanlısoy (Hey gidi günler) ve 4x4 (kim arar seni) cover'ları biraz yavan olmuş.. Olabilir.. Ama albümün eksiği ne derseniz, böyle bir "best of" özelliği olan bir albümde olması gereken ve olmayan iki şarkı derim.. Tanrım ve Yolcu yolunda gerek.. Bir de mor menekşe güzel olabilirdi...

Benim için üç tane özel Nilüfer şarkısı vardır.. Yolcu yolunda gerek, Tanrım ve Aşk Kitabı... (içimdeki arabesk yıllardan kalan) Hadi Aşk Kitabı, Hayko'nun garip yorumuyla var ama Tanrım gibi damar bir Nilüfer arabeski ve Yolcu yolunda gerek gibi yıllarca üniversite çimenlerinde dinlediğimiz bir şarkıyı kulaklarımız aramadı değil..

Herşeye rağmen dinlemelik ve arşivlik bir albüm olmuş...



Ümitlerim kırıldı bitti

Hayallerim yıkıldı gitti
Bu dert beni benden etti
Sevdim, sevdim bak ne hale geldim


Çok damar be !...

7 Şubat 2011 Pazartesi

Aşk Tesadüfleri Sever


O kadar çok romantik film çekildi ki sinema tarihi boyunca, işlenmeyen romatizm ve aşk teması kalmadı gibi bir şey.. Öyle bir noktaya gelindi artık klişeye düşmeden, zorlama romantizm yapmadan “samimi” bir romantik bir film çekmek imkansıza yakın bir hal aldı.. Hollywood bile doğru dürüst aşk filmi çekemiyor desek abartmış olmayız.. Romantik-komedi dediğimiz tarzda bolca film mevcut ama safi romantik bir aşk filmi vizyonda pek göremiyoruz son yıllarda.. En son ne zaman böyle bir film gördük desek Hollywood için ben taa City of Angels’a kadar gidebilirim herhalde.. Türk sineması olarak bakarsak da arada “Issız Adam” olmasa Ferdi Tayfur’un “derbeder” filmine kadar gitmemiz gerekebilir..!


Filmin fragmanları bana çok fazla ümit vermemişti açıkcası. Zorlama bir aşk filmiydi beklediğim. Aslında filmin fragmanından (ve hatta afişinden) filmin kalitesini tahmin etme konusunda iyiyimdir, çok az yanılırım. Bir dakikalık fragman bile filmin kalitesini anlamama yeter benim için.. Ama bu sefer tahminlerimiz tutmadı açıkcası.. Zira beklentilerimin çok çok üzerinde bir film çıktı karşıma..

Filmin Müslüm Gürses müzikleriyle başlamasından biraz huylanmadım değil başta, nereye geldik bakalım diye düşündük.. Ama sonra film ilerledikçe endişelerimiz yerini sinema keyfine bıraktı.. Müslüm Baba’yla başlayan müzikler Teoman’la, MFÖ’yle, Demir Demirkan’la TNK ve REM’le devam edip Şebnem Ferah’la damardan final yaptı.. Tüm bu müzikler müthiş bir hikayeye ve kurguya eşlik ediyor film boyunca..
Filmin hikayesi ve konusu bir çok açıdan özgün.. Klişeye, tekrara veya zorlama romantizme pek rastlamıyoruz.. Film sürekli şaşırtıyor, tempo ve romantizm hiç düşmüyor.. Filmin bir çok anında “şimdi kesin şöyle olur” diye düşündüğümüzde hep şaşırıyoruz.. Filmin finali ise, çok az Türk Filminde görebileceğimiz türden, etkileyici, şaşırtıcı ve şok edici.. Kısaca eksiksiz bir film..

Oyunculuklar için genel olarak geçer not verebiliriz, özellikle Mehmet Günsur oldukça başarılı.. Ama senaryo ve kurgu o kadar güçlü ki, oyunculuklar biraz hikayenin gölgesinde kalıyor diyebiliriz..

E tabi bir de film Ankara’da geçince, biz Ankara’lılar için ayrı bir güzel oluyor tabi.. Gençlik yıllarımda bizim için çok önemli olan Manhattan, bu aralar bol bol önünden geçtiğimiz Şinası Sahnesi, fotoğrafçıların uğrak yeri olan Kuğulu Park gibi mekanları herzaman filmlerde göremiyoruz..

Filmle ilgili çok fazla spoiler vermek istemiyorum, tek söyleyeceğim gidin izleyin.. Sevgililer günü haftası için eşinizle/ sevgilinizle gitmek için bundan daha iyisi olmaz herhalde.. Ama yok biz sevgilimizle Kurtlar Vadisi Filistin izliycez illa diyorsanız, ona da saygı duyarız tabi.. Tercih sizin..

2 Şubat 2011 Çarşamba

Ankara Kop Kop..


İstanbul ortamlarının yanında lafı olmaz Ankara gece hayatının ama nacizane Ankara'lıların "ortamlara akma" ihtiyacını karşılamaya fazlasıyla da yetiyor.. Yıllarımızı bu işe vermemiş olsakta şöyle bir Ankara gece hayatı tarihçesi özeti geçelim..

Ben öğrenciyken Sakarya vardı, Limon'un müdavimiydik o dönemler.. Daha meşhur olmamış, Manga, Çilekeş ve Duman gibi grupları orda dinlemişliğimiz vardır.. Behzat Ç'nin müziklerini yapan Pilli Bebek'i, SSK iş hanının beşinci katındaki Baraka müdavimleri çok iyi bilir aslında.. Yine SSK iş hanının Gölge'si de o dönemlerimize damga vuran yerlerdendi.. Bunların hiçbiri kalmadı sanırım artık..

Öğrencilikte olmaz ama biraz paramız oldu mu da hemen yukarılara da doğru akardık. Manhattan benim favori yerimdir, hala duruyor ama eski tadı yok pek.. Hemen Manhattan'ın yanındaki New Castle ingiliz pub tarzı iki tek atmak ve doğum günü kutlamak için ilk akla gelen yerdi.. Manhattan'ın az berisindeki kokoreççi hala çizgisini bozmadan yerinde duruyor...

Şu anda ismini hatırlayamadığım disko vari bir yer vardı yine Manhattan'ın az gerisinde (neydi yaw oranın adı hatırlayamadım bak şimdi) orası da pahalı ama Ankara'nın Layla'sı gibiydi..

Arjantin ve Filistin Bölgesi de hep vardı ve bizim için hep uzaktı.. Çok paraydı oralar..

Şimdilerde Bestekar Sokak yeni adres.. Ve tabiki Park Caddesi de biraz daha tikicanlar için.. Overall ve IF ise canlı müzik dinlemek için sanırım en tatmin edici yerler şu sıralar Ankara'da...

Bi de "eski yeni" var Sakarya bölgesinde.. O eski Sakarya ruhunu orda gördüm diyebilirim :)






bu son fotodaki bekarlar kulübünü kes :D

1 Şubat 2011 Salı

Wallpaper Hizmeti # 6

Ankara'da kar olunca wallpaper serimizi de kar temalı fotolarımızla devam ettirelim dedik.. Dikmen vadisinden masaüstünüze iki çalışma... 


Ne demişler.. Ankara'nın Dikmen'i, bi daha gelirsem Love Me !


Ankara'da İkinci Kar


Ankara'da beklenen kara kış geldi.. Heryer bembeyaz haftasonundan beri.. Sanırım bir hafta kadar daha böyle devam etcek.. Belki bu yıl kış gelmez direk yaz olur diye ümitlenmiştik ama ümitlerimiz boşa çıktı..

Neyse kış iyidir yinede, mikrobu kırar en azından.. Ayrıca karda yürümek de iyidir, ne demiş Yeni Türkü abimiz, "yorulmuştum çalışmaktan, karda uzun yürüdük senle", odtü'yü anlatır bu kısımı.. Ama konumuz odtü değil tabi şimdi..



Dikmen vadisine attım bende pazar sabahı kendimi..  Biraz yürüdük, biraz fotoğraf çektik bizim Ati'yle.. Hava -5 derece cıvarı bu sıralar.. Biz buna Rusya'da "serin" diyoruz.. Bizim için soğuk -35'dir..


Çok kar olduğu zaman kuşlara yazık, onlara ekmek verin.. Üniversite yurdunda kalırken, (4 yılımı geçirdiğim odtü 2. yurt-206, bilen bilir) odamızın camının önünde ağaç vardı, o ağacın dalına ekmek poşeti asardık, poşette de delikler açardık.. Sonra o poşetin içinden ekmek yiyen kuşları izlerdik.. Hey gidi gençlik..



31 Ocak 2011 Pazartesi

Vedat Milor vs. Ayhan Sicimoğlu


Herşeyden önce, Hayat bu ikisine güzel...

İkisi de güzel yemekten anlıyorlar

İkisinde de gurmelik var
İkisi de güzel şaraptan anlıyorlar
İkisi de gezmeye meraklı, görmedikleri yer yok gibi..
İkisi de çok yer görmüş ve kültürlü insanlar
İkisi de iyi eğitimli
İkisinin de bilmediği şey yok gibi
İkisi de çok kibar
İkisi de çok saygılı
İkisi de çok beyefendi
İkisi de Televizyonda benzer programlar yapıyorlar (Tadı Damağımda- Vedat Milor, Ayhan Sicimoğlu ile Renkler)
İkisinin de birer kızı var.. (Dario Moreno’nun İstanbul Şarkısını, Ayşe Sicimoğlu’ndan dinlemenizi ayrıca tavsiye ederim)
İkisinin de hayatları ve kariyerleri dopdolu.. Normal bir insanın 100 yılda yapamayacağını adamlar bir ömürde (ömürleri uzun olsun) yapmışlar yapmaya da devam ediyorlar..




Ayhan Sicimoğlu ile ilgili ilginç not, MFÖ “deli deli kulakları küpeli” ve “peki peki anladık” adlı şarkılarını onun için yazmış…

Vedat Milor için ilginç not, adamın kariyerini wikipedia’dan okuyim dedim, okuduğuma okuyacağıma pişman oldum.. Oku oku bitmedi adamın kariyeri.. Yok orda doktora, yok burda akademik karier, yok ekonomi, yok hukuk, yok Dünya Bankası bilmemne, yok orda öğretim görevlisi felan filan..

Sonuçta, dünyadaki insanlar hep Vedat Milor ve Ayhan Sicimoğlu gibi olsalar, dünya hiç de fena bir yer olmazdı.. Herkes kibar, saygılı, beyefendi …


19 Ocak 2011 Çarşamba

Anıtkabir ve Kocatepe

Ankara gezmelik değil yaşamalık bir kenttir benim gözümde.. İstanbul'luların anlayamadığı güzelliği de burdadır zaten .. Onlar sıkıcı bulurlar çünkü yaşam olarak bakmazlar.. Oysa Ankara'yı seven, aslında Ankara'da yaşamayı sever.. İstanbul'u seven ise, renkli hayatını, kalabalığı, boğaz manzarasını felan sever..

Ankara-İstanbul geyiğini akşamları Bestekar Sokak'ta arkadaşlarla yapılacak iki tek sohbetlerine bırakalım şimdilik, ama şu gerçeğin de altını çizelim.. Ankara'ya bir misafir geldiğinde gezdirecek yeriniz de yok işte.. Nereye götürebilirsiniz Ankara'da insanları gezmek için.. Gölbaşı ? Kuğulu Göl ? Ankara Kalesi ? Seymenler Parkı ? Ankamall ? Panora ? Tunalı ? Sakarya ? Hepsi güzel de bunlar misafiri kesmez ki...


Geçenlerde bizim Valide Hanım geldi işte gezdirelim dedik.. Ankara'da nere gezdircen işte mecur ilk gün laik kimliğimizi ön planda tutarak Anıtkabir ziyareti yaptık, ikinci günde muhafazakar kimliğimizle Kocatepe Camii'ne gittik.. Neyseki Valide Hanım 2 gün kaldı, 3 gün kalsa üçüncü gün gezdircek yer bulamayabilirdik..

18 Ocak 2011 Salı

Eyvah Eyvah 2

Samimiyet.. Bir filmde sanırım yakalanması en zor şeydir.. Samimiyeti yakaladığınız zaman seyirci kendisini filmin içinde hisseder, karakterlerle arkadaş olur, onlarla muhabbet eder.. Sıcaklık yani, seyirciyi filmin içine çekme veya seyirciye film izlediğini unutturma sanatı da denebilir..


Kolay değil tabi bunu yakalamak, çünkü belli bir tekniği yoktur bunun.. Belki de vardır, bilemem.. Herşeyden önce oyuncunun samimiyeti olması lazım.. Oyuncu orda rolü yaşayacak.. Ondan sonra, senaryo, görüntü ve hatta müzik olması gerektiği gibi olursa yakalanabilir.. Belki..

Bazen bir filmin küçük bir kısmında yakalanabileceği gibi bazen filmin tümüne de yayılabiliyor samimiyet.. Birçok zaman da samimiyetten uzak filmler izleyebiliyoruz..

Bence vasatın altında bir film olan Av Mevsimi’nde bile Cem Yılmaz’ın Hayde Türküsünü söylediği kısım samimiyeti yakalıyor. O bölümün bu kadar çok tutulmasında, evet Türkünün etkisi çok büyük ama, asıl o sahneyi etkileyici yapan ortamdaki sıcaklık, samimiyet, insanların bütünleşmesi .. Sahneyi izleyen insanlar o anda orda o türküyü söylemek istiyorlar çünkü, orda olmak istiyorlar..

Eyvah Eyvah filminin ise tamamında bu samimiyeti görebiliyoruz.. Birçok sahnede izleyici orda olmak istiyor.. Av Mevsimi filmindeki o kısacık sahnedeki samimiyet resmen tüm Eyvah Eyvah’a yayılmış... Karakterler samimi yazılmış, muhtemelen Ata Demirer çoğuyla gerçek hayatta zaten tanışmış. Oyuncular rolleri yaşıyorlar. Müzikler ayrı sıcak.. Senaryo çok da mühim değil zaten.. Senaryo filmin samimiyeti, sıcaklığı gösterilsin diye uydurulmuş bir hikaye işte.. Hikaye bile değil ama işte hikayecikler var filmde, içinde olmak istediğimiz diyaloglar.. Küçük filmcikler..

Gidilmesi görülmesi gereken bir film olmuş.. Birincisinden daha başarılı buldum.. Umarım tadında bırakırlar ve üçüncüsü çekilmez..

13 Ocak 2011 Perşembe

Fethiye, Part 4: Merkez, Saklıkent, Tarihi eserler vs

Geldik yazı dizimizin son bölümüne... Fethiye’de Ölüdeniz ve 12 adalar dışında da gezebileceğiniz çokca doğa ve tarihi yerler mevcut. Patara Plajı, Taşevler ve eski antik mezarlar ve antik eserler gibi.


Fethiye merkezden başlarsak, alışveriş yapmak, güzel yemek yemek için ve hatta biraz da gece hayatı için kesinlikle Fethiye tatilinizde 1-2 gün ayırmanız gereken bir yer.. Fethiye merkezde, tam ismini bilmiyorum ama lokantaların, kasapların ve balıkçıların olduğu bir meydan var. Balıkçıdan balığınızı (veya kasaptan etinizi) alıp lokantaya veriyorsunuz ve onlarda sadece pişirme ve salata içecek parası alarak balığınızı size sunuyorlar. Bunu yemeğe düşküm olanlar için tavsiye ederim.


Fethiye merkezdeki Marina'da teknelerin arasında yürüyüş yapmak ve deniz kenarındaki bir restoranda balık yiyip birşeyler içmek ise kesinlikle yapılması gerekenlerden..


Tatil dediğin eğer yemek-içmek-denize girmek ve tembellik yapmaksa doğru yerdesiniz...

Saklıkent’te yine gezilecek doğal yerlerden biri ve kesinlikle gitmek lazım. Fethiye’den dolmuşla gidebileceğiniz gibi yine Hisarönünden ayarlayabileceğiniz safari turlarla da gidebilirsiniz. Ben bu Safari turları tavsiye edebilirim, hem zevkli oluyor hem de bir sürü yeri gezme şansınız olabiliyor.

 

Saklıkent dediğimiz yer bu fotoğraflarda gördüğünüz kilometrelerce devam eden kanyon ve bu kanyonun içinden akan buz gibi dere aslında..


Bu, buz gibi derenin içinden yürüyüş yapmak ve kendinizi çamura bulamak yapmanız gerekenlerden.. tabi aşağıdaki yerlerden birinde, güldür güldür akan derenin üzerinde yemeğinizi yiyip hoşca vakit de geçirebilirsiniz.

Bu derede rafting yapmak da yeni başlayanlar için gayet güvenli ve eğlenceli. Hem parkur uzun hem de su yavaş akıyor genelde ama su buz gibi, kıçınız donabilir..


Eğer bir safari turuyla çıkarsanız Saklıkent gezinize, bu saklıkentin dışında da güzel yerler görme şansınız olur.


Ördekler, yeşillikler, gözleme, yol boyunca size su atan ve karşılığında şeker bekleyen çocuklar böyle bir gezide yaşayabilecekleriniz..


Bu aşağıdaki resimdeki de ipek böceği kozası. Bu kozalardan ipek elde ediliyor, ve elde dokumayla binlerce dolar değerindeki halılar dokunuyor. Meraklıları servet harcayabiliyor bu halılara..


Antik mezarlar, tarihi yerler felan da Fethiye'nin diğer güzellikleri..


Bu soğuk kış günlerinde saçma oldu biraz Fethiye postları ama umarım içinizi ısıtmıştır biraz... Ya da yaz için tatil planlarını şimdiden yapmaya başladıysanız belki işinize yarar..