img { max-width: 560px; width: expression(this.width > 560 ? 560: true); }

31 Ocak 2011 Pazartesi

Vedat Milor vs. Ayhan Sicimoğlu


Herşeyden önce, Hayat bu ikisine güzel...

İkisi de güzel yemekten anlıyorlar

İkisinde de gurmelik var
İkisi de güzel şaraptan anlıyorlar
İkisi de gezmeye meraklı, görmedikleri yer yok gibi..
İkisi de çok yer görmüş ve kültürlü insanlar
İkisi de iyi eğitimli
İkisinin de bilmediği şey yok gibi
İkisi de çok kibar
İkisi de çok saygılı
İkisi de çok beyefendi
İkisi de Televizyonda benzer programlar yapıyorlar (Tadı Damağımda- Vedat Milor, Ayhan Sicimoğlu ile Renkler)
İkisinin de birer kızı var.. (Dario Moreno’nun İstanbul Şarkısını, Ayşe Sicimoğlu’ndan dinlemenizi ayrıca tavsiye ederim)
İkisinin de hayatları ve kariyerleri dopdolu.. Normal bir insanın 100 yılda yapamayacağını adamlar bir ömürde (ömürleri uzun olsun) yapmışlar yapmaya da devam ediyorlar..




Ayhan Sicimoğlu ile ilgili ilginç not, MFÖ “deli deli kulakları küpeli” ve “peki peki anladık” adlı şarkılarını onun için yazmış…

Vedat Milor için ilginç not, adamın kariyerini wikipedia’dan okuyim dedim, okuduğuma okuyacağıma pişman oldum.. Oku oku bitmedi adamın kariyeri.. Yok orda doktora, yok burda akademik karier, yok ekonomi, yok hukuk, yok Dünya Bankası bilmemne, yok orda öğretim görevlisi felan filan..

Sonuçta, dünyadaki insanlar hep Vedat Milor ve Ayhan Sicimoğlu gibi olsalar, dünya hiç de fena bir yer olmazdı.. Herkes kibar, saygılı, beyefendi …


19 Ocak 2011 Çarşamba

Anıtkabir ve Kocatepe

Ankara gezmelik değil yaşamalık bir kenttir benim gözümde.. İstanbul'luların anlayamadığı güzelliği de burdadır zaten .. Onlar sıkıcı bulurlar çünkü yaşam olarak bakmazlar.. Oysa Ankara'yı seven, aslında Ankara'da yaşamayı sever.. İstanbul'u seven ise, renkli hayatını, kalabalığı, boğaz manzarasını felan sever..

Ankara-İstanbul geyiğini akşamları Bestekar Sokak'ta arkadaşlarla yapılacak iki tek sohbetlerine bırakalım şimdilik, ama şu gerçeğin de altını çizelim.. Ankara'ya bir misafir geldiğinde gezdirecek yeriniz de yok işte.. Nereye götürebilirsiniz Ankara'da insanları gezmek için.. Gölbaşı ? Kuğulu Göl ? Ankara Kalesi ? Seymenler Parkı ? Ankamall ? Panora ? Tunalı ? Sakarya ? Hepsi güzel de bunlar misafiri kesmez ki...


Geçenlerde bizim Valide Hanım geldi işte gezdirelim dedik.. Ankara'da nere gezdircen işte mecur ilk gün laik kimliğimizi ön planda tutarak Anıtkabir ziyareti yaptık, ikinci günde muhafazakar kimliğimizle Kocatepe Camii'ne gittik.. Neyseki Valide Hanım 2 gün kaldı, 3 gün kalsa üçüncü gün gezdircek yer bulamayabilirdik..

18 Ocak 2011 Salı

Eyvah Eyvah 2

Samimiyet.. Bir filmde sanırım yakalanması en zor şeydir.. Samimiyeti yakaladığınız zaman seyirci kendisini filmin içinde hisseder, karakterlerle arkadaş olur, onlarla muhabbet eder.. Sıcaklık yani, seyirciyi filmin içine çekme veya seyirciye film izlediğini unutturma sanatı da denebilir..


Kolay değil tabi bunu yakalamak, çünkü belli bir tekniği yoktur bunun.. Belki de vardır, bilemem.. Herşeyden önce oyuncunun samimiyeti olması lazım.. Oyuncu orda rolü yaşayacak.. Ondan sonra, senaryo, görüntü ve hatta müzik olması gerektiği gibi olursa yakalanabilir.. Belki..

Bazen bir filmin küçük bir kısmında yakalanabileceği gibi bazen filmin tümüne de yayılabiliyor samimiyet.. Birçok zaman da samimiyetten uzak filmler izleyebiliyoruz..

Bence vasatın altında bir film olan Av Mevsimi’nde bile Cem Yılmaz’ın Hayde Türküsünü söylediği kısım samimiyeti yakalıyor. O bölümün bu kadar çok tutulmasında, evet Türkünün etkisi çok büyük ama, asıl o sahneyi etkileyici yapan ortamdaki sıcaklık, samimiyet, insanların bütünleşmesi .. Sahneyi izleyen insanlar o anda orda o türküyü söylemek istiyorlar çünkü, orda olmak istiyorlar..

Eyvah Eyvah filminin ise tamamında bu samimiyeti görebiliyoruz.. Birçok sahnede izleyici orda olmak istiyor.. Av Mevsimi filmindeki o kısacık sahnedeki samimiyet resmen tüm Eyvah Eyvah’a yayılmış... Karakterler samimi yazılmış, muhtemelen Ata Demirer çoğuyla gerçek hayatta zaten tanışmış. Oyuncular rolleri yaşıyorlar. Müzikler ayrı sıcak.. Senaryo çok da mühim değil zaten.. Senaryo filmin samimiyeti, sıcaklığı gösterilsin diye uydurulmuş bir hikaye işte.. Hikaye bile değil ama işte hikayecikler var filmde, içinde olmak istediğimiz diyaloglar.. Küçük filmcikler..

Gidilmesi görülmesi gereken bir film olmuş.. Birincisinden daha başarılı buldum.. Umarım tadında bırakırlar ve üçüncüsü çekilmez..

13 Ocak 2011 Perşembe

Fethiye, Part 4: Merkez, Saklıkent, Tarihi eserler vs

Geldik yazı dizimizin son bölümüne... Fethiye’de Ölüdeniz ve 12 adalar dışında da gezebileceğiniz çokca doğa ve tarihi yerler mevcut. Patara Plajı, Taşevler ve eski antik mezarlar ve antik eserler gibi.


Fethiye merkezden başlarsak, alışveriş yapmak, güzel yemek yemek için ve hatta biraz da gece hayatı için kesinlikle Fethiye tatilinizde 1-2 gün ayırmanız gereken bir yer.. Fethiye merkezde, tam ismini bilmiyorum ama lokantaların, kasapların ve balıkçıların olduğu bir meydan var. Balıkçıdan balığınızı (veya kasaptan etinizi) alıp lokantaya veriyorsunuz ve onlarda sadece pişirme ve salata içecek parası alarak balığınızı size sunuyorlar. Bunu yemeğe düşküm olanlar için tavsiye ederim.


Fethiye merkezdeki Marina'da teknelerin arasında yürüyüş yapmak ve deniz kenarındaki bir restoranda balık yiyip birşeyler içmek ise kesinlikle yapılması gerekenlerden..


Tatil dediğin eğer yemek-içmek-denize girmek ve tembellik yapmaksa doğru yerdesiniz...

Saklıkent’te yine gezilecek doğal yerlerden biri ve kesinlikle gitmek lazım. Fethiye’den dolmuşla gidebileceğiniz gibi yine Hisarönünden ayarlayabileceğiniz safari turlarla da gidebilirsiniz. Ben bu Safari turları tavsiye edebilirim, hem zevkli oluyor hem de bir sürü yeri gezme şansınız olabiliyor.

 

Saklıkent dediğimiz yer bu fotoğraflarda gördüğünüz kilometrelerce devam eden kanyon ve bu kanyonun içinden akan buz gibi dere aslında..


Bu, buz gibi derenin içinden yürüyüş yapmak ve kendinizi çamura bulamak yapmanız gerekenlerden.. tabi aşağıdaki yerlerden birinde, güldür güldür akan derenin üzerinde yemeğinizi yiyip hoşca vakit de geçirebilirsiniz.

Bu derede rafting yapmak da yeni başlayanlar için gayet güvenli ve eğlenceli. Hem parkur uzun hem de su yavaş akıyor genelde ama su buz gibi, kıçınız donabilir..


Eğer bir safari turuyla çıkarsanız Saklıkent gezinize, bu saklıkentin dışında da güzel yerler görme şansınız olur.


Ördekler, yeşillikler, gözleme, yol boyunca size su atan ve karşılığında şeker bekleyen çocuklar böyle bir gezide yaşayabilecekleriniz..


Bu aşağıdaki resimdeki de ipek böceği kozası. Bu kozalardan ipek elde ediliyor, ve elde dokumayla binlerce dolar değerindeki halılar dokunuyor. Meraklıları servet harcayabiliyor bu halılara..


Antik mezarlar, tarihi yerler felan da Fethiye'nin diğer güzellikleri..


Bu soğuk kış günlerinde saçma oldu biraz Fethiye postları ama umarım içinizi ısıtmıştır biraz... Ya da yaz için tatil planlarını şimdiden yapmaya başladıysanız belki işinize yarar..

10 Ocak 2011 Pazartesi

Fethiye, Part 3: Hisarönü ve Gece Hayatı

Fethiye dediğimiz zaman, Fethiye’yi üç kısıma ayırmak lazım aslında. Birincisi Fethiye’nin merkezi, ki Liman da burdadır. Diğeri Ölüdeniz denen doğa harikası yer, 1.kısımda bahsetmiştik uzun uzun. Üçüncüsüde Fethiye ve Ölüdeniz’in arasında yer alan, gece hayatının ve bolca konaklama imkanının yer aldığı küçük bir barlar kasabası görünümündeki Hisarönü..


Hisarönü, görüldüğü gibi bir barlar kasabası gibi. İrili ufaklı barların olduğu bir barlar caddesi düşünün. Genelde çalışanlar gayet sıcaklar ve aynı zamanda profesyoneller de diyebiliriz. Hepsi biraz fark yaratmaya çalışıyorlar, rekabet çok ve müşteri az. Müşteri demişken, Fethiye’nin müşterisi İngilizdir ve yaşlıdırlar, o yüzden Fethiye sanki küçük bir ingiliz kasabası gibi aynı zamanda. Zaten ingilizlere ev ve arsa satan emlakçılara da rastlamak mümkün bolca. Biraz vatan toprağı satmak gibi geliyor ilk başta ama orda ev alanların aslında Türkiye aşığı ingilizler olduklarını düşünürsek aslında o kadar da kötü bir şey değil.



Sonuçta, turist profilinin "ingiliz" ve "yaşlı" oluşu, Fethiye'nin de sosyal ve eğlence yapısını şekillendirmiş. Çılgın diskolar yerine daha "aile" yerleri görebilirsiniz. Lezzetli yemek çeşitleri, hem denizden sonra hem de akşam gezmelerinden önce bambaşka bir zevk tabi. Kötü bir yemek bulmak imkansız gibi. Her damak zevkine hitap edebilecek yerler olduğu gibi kalite de oldukça tatmin edici.

Fotoğraflarda da görebileceğiniz bu ferah ve dinlendirici mekanlarda yemeğinizi yiyip biranızı yudumlamak Fethiye'nin size sunabileceği önemi bir kefiy ve birçok yaşlı ingiliz turistin de beklentisi bu aslında.. Hele bir de Dünya Kupası gibi futbol izleyebileceği birşeyler varsa dadından yenmez.



Yıllardır değişmeyen bu yaşlı ingiliz turistlerin yanında, onların peşinden sürüklenmiş isyankar ve gotik giyim tarzına sahip torunlarını görebilirsiniz. Bu gotik gençlik, büyük ihtimal, daha çok bu turistlerin torunları. Hem torunlarıyla zaman geçirme fırsatı olmuş oluyor böyle bir tatil, hem de çocukların anne babaları da ingiltere'de çocuklardan uzak nefes almış oluyorlar biraz. Karşılıklı bir çıkar ortaklığı var gibi. Tabi işin bir de çocuklar kısmi var, onlar bu durumdan pek memnun değiller gibiler.. Sonuçta 13-14 yaşlarındaki bu çocuklar ergen arkadaşlarıyla azabilecekleri biryere gitmek varken böyle huzurlu mekanlara sürüklenince iyice isyan bayrağını çekip bunalıma giriyorlar. Gotik tarzlarını ve ailelerine karşı olan tepkisel duruşlarını da düşününce ortaya enterasan bir durum çıkıyor. Eğlenen yaşlı ingilizer ve onların peşinden sürüklenen bunalımlı ingiliz ergenler..

Biraz da alışveriş ve hediyelik eşya tabi. İncik boncuk, hatıra eşyaları aklınıza ne gelirse bulabilirsiniz Hisarönünde. Fiyatlar da gayet makul, yolunuz düşerse 3-5 bişeler alın, yazık ordaki esnafta iş yapsın biraz.. Ekonomiye para kazandır ey turist..!


Gece tabi iyice hareketleniyor Hisarönü sokakları. Akşamları eğlencem, içecem biraz da hoplayıp zıplıycam diyorsanız Hisarönündeki bolca bulunan küçük Hotellerde kalmak en mantıklısı, hem barlara yürüyerek gidilebilir hem de dönüş kolay olur. Ben önceden reservasyon yapmadan gidip orda hem odalara kendim bakarak hem de pazarlık yaparak bir yer bulmaya çalışıyorum (sezon ortasında giderseniz ama yer bulamayabilirsiniz). Çok sezon ortası değilse uygun fiyata güzel bir oda bulunabiliyor.


Akşam üzeri hareketlenen bu caddelerde gezmek, orda burda iki tek atmak birşeyler atıştırmak Hisarönü'nün gece eğlencesi. Etrafın genelde ingiliz olması da sizi ayrı bir dünyaya sürüklüyor. Bu arada ingilizler oldukça geyiktirler, hele de biraz içkililerse.. Denk getirirseniz çekinmeden muhabbete dalabilirsiniz, eğleneceğinize garanti verebiliriz.



Hernekadar Fethiye için "aile yeri, çılgın diskolardan ziyade nezih mekanlar var" dediysek de hoplayıp zıplayabileceğiniz yerler de mevcut. Malum bu yukarda bahsettiğimiz gotik gençlerin de eğlenebilecekleri biryerlerin olması lazım.

Özellikle gece 12'den sonra mekanların iç kısımları diskoya dönüyor. Burdaki müzikler çok kötü bu arada. Turistlerin genelde yaşlı olması zaten 70'lerin disko müziklerini ağırlıklı yapıyor. Adamlar Boney M ile kendilerinden geçiyorlar tabi. Arada gotik gençlere yönelik daha modern şeyler de çalınınca tam bir karman çorman bir hal alıyor.. Bu anlamda Hisarönünde güzel bir disko eksikliği var. Hatta öyle bir yer de açıldı bu yıl (ismini hatırlayamadım, special private gibi bişeydi sanırım) ama o turist profiliyle öyle bir yerin iş yapması zor gibi Fethiye'de..

Kafanız karışmasın, gece çıkıp hoplayıp zıplamak isteyenler için yeterli imkanlar mevcut..



Bu arada görünüş olarak da çok güzel bir cadde. Barların dekorlarının ve neon ışıklarının bir uyumu var, sanki tüm sokak bir konsept içinde dizayn edilmiş gibi. Bu sokakta sadece yürüyüş yapmak bile çok zevkli, en azından ben çok sevdim.

7 Ocak 2011 Cuma

Fethiye, Part 2: 12 Adalar ve Deniz

Genelde gittiğim yerleri tekrar görmekten ziyade yeni yerleri görmeyi tercih ederim ama Part 1'de de söylediğim gibi Fethiye’nin yeri ayrı. 12 adalar turu da Fethiye’nin olmazsa olmazıdır benim için. Her gittiğimde muhakkak giderim o adalara. Ah, iş güç olmasa da sürekli oralarda gezsek tatil yapsak :) Tekneden aşağı o berrak sulara atlamanın zevkini hayatta kaç yerde alabiliyoruz ? Oysa tıkılmışız ofise, iş-ev gidip geliyoruz.


Neyse, dağıtmıyım konuyu. 12 adalar turları teknelerle yapılan günü-birlik turlar olup, (bakınız yukardaki fotoğraf) bu tekneler hem Fethiye Marina'dan hem de Ölüdeniz'den her sabah 9 gibi hareket ediyor. Fethiye’ye tatile giderseniz ilk iş bu turlardan yapın, fiyatları da gayet uygundur. Tüm gün boyunca o koy senin, bu ada benim gezip, o berrak sularda yüzüyorsunuz. Öğle yemeğinizi de tavuk veya balık tercihinden biriyle yaptıktan sonra yüzmeye devam ediyorsunuz. Tatilinizin zirve anlarını yaşıyorsunuz bu gezide...


Bir de bu tekneler var tabi. Bunlar tur teknesi değil, özel şahısa ait, zengin vatandaşlarımızın tekneleri. Şimdi bu teknelerde olmak vardı.. Teknenizle kafanıza göre geziyorsunuz, istediğiniz koyda, adada durup dinleniyor, denize giriyorsunuz. Sonra tekrar kafanıza göre takılıyorsunuz, deniz havasını içinize çekip dünyadaki tüm sorunlarınızı arkada bırakarak.. Evet, dünya bazılarına daha güzel...


Öte yandan, genel bir yanılgı var, bu tekne/yat olayı sanki sadece zenginlere mahsus bir olaymış gibi. Aslında hiç de öyle değil. Avrupa'da özellikle, araba gibi, orta gelirli vatandaşların bile artık sahip olabildiği bir lüks. Türkiye'de oraya doğru gidiyor. Evet belki geçim mücadelesi veren insanlar için hala lüks ama belli bir ortalamanın üzerinde standartları olan bir insan için arabadan çok daha masraflı bir hobi değil inanın.

Hatta devlet baba bile artık "yat/tekne sahibi insan zengin insandır, dayayalım vergiyi" mantığını değiştirdi ve vergileri makul seviyelere çekti. Sırf bu yüzden yıllardır Yunan bayrağı ile gezen tekne sahiplerimiz, teknelerine Türk bayrağı çekmeye başladılar. Böylece bir ayıptan daha kurtulduk.

Yakın zamanda bireysel yatçılığın çok daha gelişeceğine inanıyorum. Bu hobinin zengin hobisi olduğu inanışı yavaş yavaş kırılıyor, ama yine de zamana ihtiyacı var. Önümüzdeki 10-15 yıl içinde de planlanan ciddi Yat Limanı yatırımları olduğunu da benden duymuş olun. Şu anda birkaç kişi ortaklaşa tekne alıp dönem dönem değişmeli olarak kullanma yoluna gidiyorlar bu da ekonomik bir yatçılık olmuş oluyor..


Şu yukardaki fotoğraftaki "özgürlük" 'ü hissedebiliyorsanız, hayatınızda kendinize yeni bir hedef koymanın zamanı gelmiştir demektir.

Aşağıdaki fotoğraftada Fethiye Marina üzerindeki bir gökkuşağı. Aslında iki tane gökkuşağı, dikkatli bakarsanız ikincisini de görebilirsiniz. Yine böyle bir 12 adalar turundan dönerken objektifime takıldı...


12 adalar dışında bir de Patara plajı var uçsuuuz bucaksız. Bu plaj Kaş'a bağlı sanırım ama Fethiye'ye çok yakın. Fırsat bulabilirseniz bu plajın da tadını çıkarmadan dönmeyin Fethiye'den...





Şimdi bu plajda boş boş yatıyor olmak vardı beee....

6 Ocak 2011 Perşembe

Fethiye, Part 1: Ölüdeniz

Bu soğuk kış günlerinde yaz tatili planları yapanlar için yeni bir yazı dizisiyle burdayım. Size biraz Fethiye'den bahsedecem.. Muhtemelen birçoğunuz görmüştür zaten, ama hem henüz görmemiş olanlar için hem de görenler bir de benim gözümden görsünler diye yazıyım dedim..

Neden Fethiye bende bilmiyorum, severim doğasını havasını felan, o kadar özel bir nedeni yoktur. Ne zaman bir tatil planına dalsam aklıma hep ilk Fethiye gelir. Fethiye'ye gitmek isteyenler için de fikir vermiş oluruz diyerekten gördüklerimizi, fotoğraflarımızı paylaşalım dedik, umarım beğenirsiniz. Çok uzun olcak gibi, o yüzden parçalara bölüyorum, ilk kısım Ölüdeniz olsun.. (toplam dört bölüm olcak)




Ölüdeniz denen yer şu yukardaki fotoğrafta görünen, meşhur cennet parçası yer.. Yabancılar Blue Lagoon diyorlar. Fotoğrafın üst kısmında gözüken yerleşim yeri Ölüdeniz olup, hoteller vs mevcut, eğer tatilinizi denizin içinde geçirmek isterseniz konaklamak için 10 numara yer diyebiliriz. Aslında bu yukardaki fotoğrafta görünen yer olmasaydı Fethiye, Fethiye olmazdı diyebiliriz. Muhtemelen Datça gibi bir yer olabilirdi, yazlıkçıların takıldığı sade bir yer, ama bu ölüdeniz işte Fethiye'yi diğer ilçelerden bir adım öne çıkartıyor.

Bu arada yukardaki fotoğraftaki manzarayı yamaç paraşütü yaparak izleme şansınız var. Eğer o yüksekten paraşütle atlayabilecek kadar cesaretiniz varsa kesinlikle yaşanması gereken bir deneyim. Dünyadaki de en ünlü yamaç paraşütü yerlerinden biri zaten burası. Eğer "sen yaptın mı ?" diye sorarsanız, dünyada yapamayacağım iki şey varsa biri bungee jumbing diğeri de paraşüt.. Yüksekten tırsıyor muyum ? Evet, hem de çok...

Burun şeklindeki uc kısıma ise kumburnu deniyor ve tamamen dünyadan kopup ayaklarınızı tertemiz Ölüdeniz sularına uzatabileceğiniz bir plajı oluşturuyor. Zaten hemen milli park yapıp koruma altına almışlar hemen. Gelen gidenden de 4 TL alınıyor, içerde de şezlong ve şemsiyeye para veriyorsunuz, muhtemelen içerdeki işletme birilerine ihale (peşkeş) edilmiştir. İnsanın, memleketindeki bu doğa harikası yere girmesi için para vermesi hoş bir durum değil, insanın zoruna gidiyor biraz..

Neyse, pintilik yapmayıp, birazcık paranıza kıyarsanız içeri girebiliyorsunuz ve bu muhteşem denizin tadını çıkartıp, yılın tüm yorgunluğundan ve stresinden kurtulabiliyorsunuz...



Bu fotoğraftaki kısım da ölüdenizin arka tarafı, muhtemelen ölüdeniz'e ismini veren yer..


Ve her blogger'ın yapması gereken "ayak ve deniz" konulu fotoğraf çalışması.. Ayak, güzelliğinden de anlaşılabileceği gibi bendenize ait...



Bu ölüdeniz'de, özellikle de kum burnunun en ucunda geçireceğiniz bir gün muhtemelen tatilinizin en güzel, en rahatlatıcı ve en sorunsuz günü olacaktır. Tüm gün ayaklarınızı denize uzatıp, sıcaktan bunaldıkça serin sulara atlayıp sonra güneşlenmeye devam etmek, açıkınca hemen arkadaki yerlerden döner, meyva felan alıp açlığınızı giderip yüzmeye devam edebileceğiniz bir yer.

Benden size küçük bir tavsiye daha. Yanınıza bir de simit alın. Hani var ya, can simitleri böyle ördekli felan, onlardan... Bizimkisi kaplumbağalı olanlardandı, ismini de Hamdi koymuştuk.. Evet dışardan biraz komik gözüküyorsunuz ama insanların sizin hakkınızda ne düşüneceğinin bir önemi yok, o simit sayesinde saatlerce suda kalıp, ölüdenize doyabilirsiniz.. Kumburnunun hemen karşısındaki adacıklara da yüzmeyi unutmayın sakın.

Bu da Bohem Dunyam olarak sizlere bizden bir wallpaper güzelliği.. Tepe tepe masaüstünüzde kullanabilirsiniz. Bu arada fotoğrafların üzerlerine tıklarsanız gerçek boyutlarında görebilirsiniz...


Bu güzel doğa da zamanın nasıl geçtiğini bile anlamak zor. Akşam hava kararmaya başlayınca da, ertesi gün tekrar geri gelmek üzere otelinize doğru yol alabilirsiniz.. Akşam güzel bir balık yemeği ve biraz da gece hayatını da unutmamak kaydıyla tabi...


Off.. Şimdi burda olmak vardı beee....

4 Ocak 2011 Salı

Wallpaper Hizmeti # 5

Bugünkü wallpaper hizmetimizin ilk çalışmasının ismi "çılgın damlacıklar ve dört ibrik" Suyun dinlendirici etkisi sayesinde sizi de rahatlatan bir wallpaper olabilir..



İkinci çalışmamızın ismi de ne olsun ?? bulamadım isim.. "kaz kardeşliği" olsa çok mu saçma olur.. Aklınıza daha iyi birşey gelirse yazarsınız artık yorumlara..



3 Ocak 2011 Pazartesi

acidcow

Yeni yılın ilk postunda bugün size çok eğlenceli bir site tanıtımı yapmak istiyorum.. Bilenleriniz vardır belki, bilmeyenler için o zaman söylüyorum.. acidcow.com .. Böyle komikli foto sitesi gibi bişey.. Sizi bilmem ama ben bakarken gül gül öldüm, ofiste yıkıldım, yerlerdeyim, biri beni kaldırsın... Alın birkaç örnek..

- abeee.. ayaan altına keçen olam al beni yanına :D

- buyur minnoş abi ..
- bi dilim salam bide winston layt. miyav. 



ayılar kovalasın sizi emi..

köpüşe gel.. sevimli..

- aha yaladım..