img { max-width: 560px; width: expression(this.width > 560 ? 560: true); }

28 Eylül 2010 Salı

Yaylaları Sis Bürüdü

Dağı duman bürüdü,
Üstümüze yürüdü,
Değil buban Müslüman,
Seni bana vermezse..

Böyle bir Türkü vardı sanırım, sözlerini yanlış hatırlıyor olabilirim.. Burda duman dediği aslında bildiğiniz bulut, sis de deniyor yaylada... Sis veya duman, yaylaların olmazsa olmazı tabi..

Geçen Ramazan Bayra'mında, biraz Trabzon yaylalarını gezdik fırsattan istifade.. Sırasıyla Beypınarı, Kadırga ve Mandagöz turu attık.. Merak edenler için işte buyrun biraz yayla fotoğrafları, benim objektiften tabiki..


Bu yukardaki resimde gördüğünüz cami, üstü açık bir cami olup Kadırga yaylasının da bir sembolüdür. Türkiye'de başka üstü açık cami var mı bilmiyorum ama rivayet o ki, burda namaz kılınırken ne yağmur yağarmış camiye, ne de çok güneş olurmuş (hava güneşli ise gölge olurmuş)..

Cuma namazından bir görüntü yukardaki, çimenlerin üzerinde kılınan bir namaz. Cuma günü Kadırga'nın günüdür, çarşı pazar Cuma günleri şenlenir. Bizim gittiğimiz Cuma günü, artık yaylanın son zamanlarıydı ve insanlar artık yayladan dönüş hazırlıklarını yapıyorlardı.. O yüzden olsa gerek Cuma namazı çıkışı bolca silah atıldı.. Normalde silah atımı olağan bir hadise ama bu sefer ufak çaplı bir çatışma gibiydi, susmak bilmedi silahlar. Bir tür yaylaya veda selamı gibi..



Kadırga yaylasında gezmeye devam ediyoruz.. Tertemiz hava, otlayan kuzular, atlarıyla gezen insanlar, peştamalleriyle ve renkli kıyafetleriyle gezen yöre kadınları Kadırga'nın olağan görüntüleri..




Eğer yolunuz düşerse kalmak için Hoteller de mevcut(muş). Üç adet yıldız iddaası da var otelimizin...



Ve çarşı tabiki.. renki kıyafetleriyle gezinen yöre kadınları yaşayan kültür gibiler.. Peştemalleri, fistanları, kara lastikleri ve püsküllü el yapımı çantaları ile çarşıda alışverişlerini yapıyorlar.. Tabi burda kıyafet deyip geçmemek lazım. Bu öyle bir kültürki, peştemallerin renginden ya da giyim şeklinden kadınların hangi köyden olduğu bile anlaşılabiliyor..


Ve sis tabiki.. Sis olmadan yayla olmaz.. Sis gelir biraz durur gider.. yaylalar, obalar ara ara sisin arasından gözükür, sonra tekrar kaybolur.. Bazen sis o kadar yoğunlaşırki, iki metre önünüzü göremezsiniz.. Arabanın kaputunun ucunu göremeden uçurumların kıyısından yaptığımız gezileri bilirim. Extreme spor ve adrenalin tutkularına şiddetle tavsiye edebilirim..



Bu sefer biraz şanslıydık, fazla sis yoktu ve biz de rahatça Kadırga'dan Mandagöz yaylasına ulaştık. Mandagöz yaylası deyinc akla ilk önce Top Düzünün yanındaki Aşkım kahvesi gelir tabi. Orda çayımızı içip sonra da biraz sisin içinde topa vurduk..


Bu top düzü yayla gençliğinin kıran kırana maçlarına çok şahit olmuştur. Burdaki maçların en önemli özelliği, maçın ortasına sisin çökme ihtimali. Siz maç oynarken bir anda her yer sis olabilir ve siz defanstayken ilerde gelişen atağı ya da golü sadece seslerden anlayabilirsiniz.. Ya da üzerinize gelen hücum oyuncusunu size 3-4 metre kala son anda farkedebilirsiniz.. gol oldu-olmadı tartışmaları ise apayrı mevzu..

Bunun dışında burda futbol oynamanın diğer olayı ise yaklaşık 2000 metrede oynuyor olmanız.. Süper ligdeki takımlar şurda bir hafta kamp yapsalar ligde deli gibi koşarlar.. Bu top düzü denen yer biraz tepede.. Topun aşağı kaçtığı durumlar ise tam bir facia. Birisinin topun peşine gidip geri getirmesi gerekir ki o kişi genelde atanalırspor'un kurbanı olur..


Yaylaların bir diğer orjinalliği de tuvalet. Genelde evin dışında olurlar. Gece tuvalet ihtiyacınız varsa o soğukta evden dışarı çıkıp, titreye titreye ve tırsa tırsa (uluyan kurtlar, karanlık felan) yukardaki gibi hijyenik bir tuvalette ihtiyacınızı görebilirsiniz..



Yaylanın görselliği, tertemiz havası, huzuru, sessizliği, soğuğu ve güneşi, sisi, çimeni, yürümesi, inekleri, kara lahanası bambaşka tabi.. Hele de suyu ve yemekleri.. Suyu içtikçe içesiniz gelir. O suda pişen ve yaylada yetişen kara lahanadan yapılan lahana yemeğinin mısır ekmeği ve yoğurtla yemenin tadı ise anlatılmaz yaşanır.. Burda yaşayan insan sabun, tuz ve şeker dışında modern dünyanın hiçbirşeyine muhtaç değildir.. Özgürlük dediğiniz şey işte bu muhtaç olmamak zaten, özgürlük tutkunlarına duyrulur...




Vargit çiçekleri yaylanın son zamanlarında açmaya başlar.. Varın gidin (var-git) yaz bitti yayla sezonu kapandı anlamına gelirler, ismi de burdan gelir bu güzel çiçeklerin .. Önce beyaz sonra bu aşağıdaki resimdeki gibi morumsu bir renge bürünürler..


Bizde yıllık yayla ihtiyacımızı karşılamış olmanın verdiği huzurla modern dünyadaki, plaza yaşamımıza geri döndük..

(fotoların orjinal büyük hallerini görmek için üzerlerine tıklayabilirsiniz)

27 Eylül 2010 Pazartesi

Springfield

Bohem Dünyam olarak bizim neyimiz eksik moda bloglarından? Bizim de kendimize göre bir moda çizgimiz var değil mi, hep belli bir tarzım olmuştur. Her önümüze geleni giymedik çok şükür. (Anne hegomonyasında geçen ömrün ilk 15 yılı hariç)

Neyse lafı uzatmıyim, giyim kuşam konusunda çok hassasım ve de çok zor beğenirim. Renkleri, tarzı, kesimi, kumaşı ve tabiki üzerimde duruşu çok önemli. Sıradan olmamalı ve benim tarzımı ve ruh halimi yansıtmalı. Tarz dediğim işte böyle biraz David Beckam, biraz Brad Pitt (daha doğrusu Tyler Durden), biraz da Bruce Willis ve İlhan Mansız karışımı. Ortaya karışık gibi duruyor farkındayım ama ortaya çok özel bir tarz çıkıyor. İkoncan ve trendsetter (David Beckham), kendine güvenen (Tyler Durden), umursamaz ve sempatik (Bruce Willis) ve karizmatik ve cool (İlhan Mansız). (Tamam kızlar sakin olun, düşündüğünüz kadar da değilim, sadece kafamdaki tarzı anlatmaya çalışıyorum)


Şimdi bu tarzıma uygun kıyafet bulmak yıllarca hep eziyet oldu benim için, üstüne bir de zaten zor beğenen bir insanım. Ama bir marka varki, tam benim tarzıma göre ve tüm bu sorunlarımı çözecek cinsten. Springfield (www.spf.com) ‘den bashediyorum. Bilenler bilir, bilmeyenler web’den bakabilirler. Dubai’de ve Moskova’da yaşadığım dönemlerde resmen başka biryerden alışveriş yapmıyordum. Bugün bile hala o yıllarda aldığım t-shirt’leri (6-7 yıllık ve belki en az 50 kere giyilmiş ve yıkanmış t-shirtlerden bahsediyorum) giyerim.

Problemime gelince. Bu markadan Türkiye’de yok. Burdan bu işi yapan iş-adamlarına sesleniyorum. Bu firmanın franchising’ini alın, Türkiye’de şubesini açın. Hem siz voleyi vurun hem de biz adam gibi şeyler giyelim. Alın size yatırım fikri işte, fikir için para istemiyorum, değerlendirin sadece. Şu 2010-11 kış sezonu kaçmasaydı bari yaw, şu monttan almak istiyorum (aha bu cümle işte moda blogu gibi oldu) Ankara soğuğunda bunlar beni çok güzel ısıtır, ve güzel kombinler olur..


Bu yazıyı yazarken adamlara e-mait atmıştım, online alışveriş yapabilir miyiz ya da Türkiye’ye şuba açsanıza diye.. İşte cevapları.. Sanırım 2011 yılında Türkiye bu marka ile tanışmış olacak ..



Hello Murat,
please apologize us but the online shop is only to the spanish area and balearic islands. We are working hard to get into Turkey as soon as possible. That should be at 2011.
If you wish further information or you have a question, please feel free to contact us.


Best regards.


Customer Service.

Rus Kızları



Şöyle blog istatistiklerini incelerken dikkatimi çekti, google aramalarından benim bloga gelenler içinde ciddi anlamda “Rus Kızları” araması var. Yurdum gençliğinin bu konudaki öğrenme merakı, benim Rusya hakkında yazdığım yazıya yönlendirmiş onları. O zaman dedim madem böyle bir talep var, madem böyle bir eksiklik var yurdum delikanlılarına biraz faydam dokunsun.. Buyrun efendim Rus kızları hakkında merak edilen herşey ;


Mevzuya girmeden önce, iki noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Birincisi, genellemelerin herzman istisnaları vardır. Yani yazdıklarım her rus kız için doğrudur diye birşey yok.

İkincisi ise Rus kızlarını kabaca iki gruba ayırmak lazım; Moskova ya da St.Petersburg’da yaşayan, modern, nerde nasıl davranmasını gerektiren, nasıl giyinmesini bilen, yemek ve müzik zevki olan kızlar; ki asıl güzel olanlar da bunlardır, ama malesef Türk erkeklerini çok sevmezler. Diğer ikinci grup ise, büyük şehirlerden ziyade daha taşra yerlerde yaşayan, maddi durumları çok iyi olmayan, daha “köylü” kızlardır ki bunlar Türk erkeklerini severler ve hatta çoğunun hayali bir Türk’le evlenip Türkiye’ye yerleşmektir. Zaten Türk erkeğinin yanında gördüğünüz Rus kızları genelde bu ikinci gruba dahildir. Ayrıca Natasha diye ün yapan kızlar da bu ikinci gruba dahildir.
Bu notu da düştükten sonra, Rus kızları hakkındaki gözlemlerimize geçebiliriz..

1- Güzeldirler. (bunu duymuşsunuzdur zaten)



2- Sanıldıklarının aksine kötü ve ahlaksız değildirler. Bu çok yanlış bir önyargı.

3- Öncelikle içmeyi ve eğlenmeyi çok severler.

4- Gezmeyi çok severler. Haydi parka gezmeye gidelim deiğiniz zaman çok mutlu olabilirler.



5- Türkiye’de tatil yapmayı çok severler. Ama eğer paraları varsa tercihleri İspanya veya Yunanistan olur. Parası olmayanlar Tunus, Mısır ve Türkiye’ye gider tatile. Rus kızlarının çoğu bizim Güney yerlerini benden daha iyi bilirler. Türkiye’ye gitmemiş bir Rus kızıyla tanışmadım desem abartmış olmam sanırım.

6- Giyinmeye ve süslenmeye meraklıdırlar. (Bu sanırım tüm dünya kızları için geçerli bir durum)

7- Dekolte giyinmeyi de severler. Özellikle yazları etek boyları 13cm’e kadar düşebiliyor yer yer. (Hoş benim de öyle kıçım başım olsa bende dekolte giyerdim heralde)

8- Türk kızlarının aksine erkekte sakalı sevmezler. Özellikle pis sakal olmaz yani, yurdum delikanlılarına duyrulur.



9- Doğum gününü ve Kadınlar günü (bi de isim günü var) gibi özel günleri unutmak, bir rus kıza yapabileceğiniz en kaba davranış olur. Gidin aldatın daha iyi yani, o derece.

10- Sevdikleri zaman inanılmaz kıskanç olabiliyorlar. Ve aldatıklarını hissderlerse kendinize saklanacak yer arayabilirsiniz, intikamları canınızı acıtabilir.

11- “Rus kızı sadıktır” tezi koca bir yalandır. Siz onu mutlu ettiğiniz sürece (her anlamda) sadıktırlar. Kendisini daha mutlu edebilecek birisini buldukları anda sadakatleri bitebilir.



12- Eğer ciddi bir ilişkiniz varsa sürekli onunla beraber olmanız lazım. Bu akşam arkadaşlarla evde oturcağız, iş yemeğim var, çok çalıştım yorgunum erken yatacağım dediğiniz zaman inanmaz, kendisini aldattığınızı düşünür, yüksek ihtimal o da sizi aldatabilir.

13- Türk erkeklerini çok seviyorlar ama bu sempati gün geçtikçe azalıyor. Yazının başında da söylediğim gibi, daha kültürlü ve elit kızlar hiç sevmiyorlar Türk’leri. Bir çok dating sitesinde “Lütfen Türkler mesaj atmasın” gibi ifadeler görebilirsiniz.



14- Tanıştığınız ilk gece sizinle beraber olmazlar. Çok düşük bir ihtimal. Bizim kültürdeki bekaret kavramının bir benzeri Ruslarda ilk gece beraber olmakla eş değerdir. Kendilerini basit hissederler. Eğer bir Rus kız sizinle ilk gece beraber olduysa, ya çok sarhoştur ya da çok basit bir kızdır gerçekten. Ama ikinci gece de sizinle beraber olmazlarsa, sizde bir problem var demektir.

15- Rus erkekleri alkolik ve işe yaramaz oldukları için, Rus Kızları genelde kocalarından kurtulup çocuklarıyla tek başına yaşamayı tercih ederler. Oratlıkta çocuğuyla gezen bayan Rusya'da sıkça rastlanan bir görüntü iken, çocuğuyla gezen bir erkeğe rastlamak zordur.

16- Çoğu 25 yaşına gelmeden evlenmiş, çocuk yapmış ve boşanmıştır.

17- Eğer olurda evlenirseniz Türk kültürünü öğrenmek için ciddi çaba harcarlar ama Türk-Rus evliliklerinde uzun vadede genelde problem yaşanır. Sonuçta kültür farkı bi yerde ortaya çıkıyor. Mutlu Rus-Türk evlilikleri de gördüm, yok değil ama zor ve ciddi anlamda emek vermeniz gerekiyor.


18- Evde çocuk olması çok önemli değil, uşağı evde bırakıp bara diskoya gidebilirler.

19- Fotoğraf çektirmeye bayılırlar. Sokakta bir kıza fotoğraf makinenizi gösterin, hemen profesyonel bir manken gibi poz verebilirler. (tanışmak için iyi yöntemdir) Çok güzel fotoğrafları vardır. Fotoğrafa ve fotoğrafçılığa karşı rusların genel bir ilgisi ve yeteneği vardır zaten.


20- Pek üşümezler. Eksi 30 derecede siz donarken karşıdan mini etekli bir kız gelebilir.

21- Şapka veya bere takıp saçlarını bozcaklarını donmuş saçlarla gezmeyi tercih ederler.

22- İçkiye meraklıdırlar. Sünger gibi içebilirler, ayak uydurmaya çalışmayın madara olabilirsiniz.



Son söz... En güzeli yine de Türk Kızıdır.. Aşkı dışarda aramaya gerek yok, bende söylemesi...


23 Eylül 2010 Perşembe

bu alemde bir Nihat Odabaşı, bir de ben...


Evet fotoğrafçılık hayatımda bir dönüm noktasına geldik. Resimde görülmekte olan D550, Singapur'dan yola çıktı. Düşündüğümden pahalıya mal oldu biraz, Serkan sağolsun iyi sakal yaptı, ama bundan sonra bu objektiften çıkacak olan çok daha güzel fotoğraflar görebilirsiniz burda..

6 Eylül 2010 Pazartesi

Uzaktan Sevmek (Going the Distance)




Hep merak ederdim Amerika’lıların böyle uzaktan yaşanan ilişkileri yok mu diye ? Meğer varmış.. Malum bizde çoktur böyle ilişkiler. Sosyolojik, ekonomik, eğitimsel, sportif, özel, genel gibi bir sürü abuk sabuk sebepten dolayı çevremiz farklı şehirlerde yaşayıp ilişkilerini sürdüren insanlarla dolu.. 3 günlük tatilde tanışıp, sonra üç yıl ayrı şehirlerden ilişki yaşayanlar biliyorum, o derece mesafe tanımayız millet olarak..

Sizi bilmem ama benim bir dönem çevrem öyle ilişkilerle doluydu. Neydeyse normak ilişki yaşayan adam yoktu. Öğrenci evine arkadaşlara oturmaya gittiğimde, herkesin elinde telefon uzaktaki sevgilisiyle konuştuğu mesajlaştığı günler yaşadım ben, ne muhabbet edebilirsiniz ne iki king oynayabilirsiniz.. Tam dayaklık modellerdiler..

Şimdi yaş olarak ilerlediğimiz için bunların çoğu ya evlendi, ya ayrıldı ya da evlenip ayrıldı.. Hala bu şekilde devam edenlerde var tek tük.. Ben çok pis gıcık olurdum bu tiplere. Şimdi bu ilişki modelleriyle ilgili apayrı bir yazı bile yazılabilir aslında ama o kadar detaya inmeye gerek yok.

Ben bunların en çok günde 10 saat telefonla konuşma olaylarına sinir oluyordum. Telefonu kulağında uyuyan insanlar vardı bir dönem. Hatta GSM operatorleri bile sırf bu insanlara yönelik kampanyalar yapıyorlardı, akşam 9’dan sonar sınırsız, istediğiniz üç numara ile sınırsız.. Hatta sevgililer günü için sevgilinizle beraber hat alın, bu iki hat sınızrsın olsun diye kampanya hatırlıyorum.

Sonradan msn felan icat oldu da en azından biraz şekil değiştirdi bu işler. Ben şahsen her zaman karşı olmuşumdur bu tip ilişkilere, çok sağlıklı ilişkiler olduğuna da inanmam. Mutlu beraberliklerle sonuçlandığı oluyor bu tip ilişkilerin ama genelde ayrılıktır bu işin sonucu, harcanan kontörler, para, yaşanan özlem ve sosyal yaşamdan izole geçen günler de cabası.. Benden söylemesi, eğer böyle bir ilişki içindeyseniz yol yakınken dönün.. Sevgilinizin elini istediğiniz zaman tutmanın yerini hiçbir şey tutmaz..

Filme dönersek, Hollywood bizde çokca yaşanan bu konuyu ele almış. O yüzden bu film bizde tutabilir diye düşünüyorum. En azından bir çok insan kendi ilişkisini ya da bir dönem yaşadığı ilişkisini bulacaktır bu filmde. Filmde esas kızımıla oğlanımız böyle bir ilişki yaşamaya çalışıyorlar ve bolca komik şeyler oluyor bu süreçte. Filmde bolca komik karakterde mevcut. Hikaye de gayet akıcı bir şekilde anlatılıyor.

Konu kabaca böyle. Filmin türü ise "Romantik Komedi". Özellikle son on yıldır Hollywood bunları çok iyi yapıyor. Gişe garantisi de var, malum sevgiliyi alıp götürebileceğiniz ideal bir film. Bu filmde biraz belden aşağı espiriler de var aman diyim, eğer ilk “buluşma” ise biraz temkinli yaklaşmakta fayda var. Ama söz konusu olan ilk “buluşma” değilse bir Pazar günü tüm dünya dertlerinden kurtulmak ve hoşca vakit geçirmek için on numara bir film. Popcorn sineması denen tüketilmelik türlerden. Gidin, gülün, eğlenin ve neşenize bakın..
PS1 : Hey gidi Drew Berrymore.. “E.T.” ’nin o küçük kızı, “ilk 50 öpücük” ‘teki tatlı, “Charlie’s Angels” ’daki seksi kız… Bildiğiniz yaşlanmaya başlamış, bundan sonar artık daha orta yaşlı rollerde göreceğiz sanırım kendisini…

PS : Filmdeki elemanda bildiğiniz çakma Keanu Reeves.