img { max-width: 560px; width: expression(this.width > 560 ? 560: true); }

12 Ekim 2010 Salı

Kapadokya


Dünya enteresan bir yer, 50-60 milyon yıl önce yanardağlar patlıyor, değişik taş formları oluşuyor, aradan milyonlarca yıllar geçiyor, bu taş formları zamanla aşınıyor sürükleniyor kopuyor başkalaşımlar geçiriyor ve peri bacaları oluyor. Kapadokya bölgesi bu peri bacalarıyla doluyor ve muhtemelen dünyanın başka yerinde de benzeri olmayan bir yer oluyor.


Sonra bir dönem hristiyanlar bu peri bacalarının içini oyuyorlar, kliseler ve evler yapıyorlar. Çok sayıda mağara evler ve kiliseler, değişik bir kasaba olmuş olsa gerek zamanında. Sonra bölgedeki hristiyanlar gidiyor (sanırım mübadele döneminde Yunanistan’a gidiyorlar) ve daha sonra biz Türkler buraya yerleşiyoruz ve turistik bir yer haline getiriyoruz burayı ve bu şekide günümüze kadar geliyor. Aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi, peri bacalarıyla bütünleşerek şirin bir kasaba oluyor Göreme, bize de gezmek kalıyor.


Balonla yukardan Kapadokya’ya bakmak, atla gezmek, motorsikletle gezmek, mağara şeklindeki oyularak yapılmış butik hotellerde kalmak, yöresel yemekleri yemek, trekking yapmak, müze haline getirilmiş oyma kliseleri gezmek, çömlek yapılmasını izlemek ve yapmak gibi envai çeşit aktivite imkanı da sunarak alternatif bir tatil yeri haline gelmiş. Gelen turistin çoğu yabancı, bu da iyi bir reklam yapıldığını gösterir. Bir başka güzel yanı da 12 ay turizmin canlı olması, sadece sezonluk değil yani.

Her ne kadar peri bacalarını oyarak oteller yapılmış olsada bu işlem ciddi bir kontrol altında yapılıyor, yani doğa dengesi gözetiliyor. Kimse kafasına göre kazıp tahrip yapamıyor, çok uzun onay süreçleri varmış, ve izinsiz zarar verme durumunda ağır cezaları da olabiliyormuş. Kontrolü de sıkı tutuyormuşlar, bu da güzel.

 
Ankara’dan yaklaşık 300km’lik bir mesafede, o yüzden Ankara’da yaşayan biri için haftasonu gidilebiliecek bir yer. Biz de öyle yaptık, Göreme’ye gittik, çok da iyi oldu. Cumartesi yağmurlu olduğu için çok fazla gezemedik ama Pazar güneşli havada bunun acısını çıkardık. Gezdik tozduk, deşarj olduk, güzel güzel yemekler yedik.. Hatta bayaa yedik. Bir ara Gözlemeci’den çıkıp Testi Kebapçıya daldığımızı hatırlıyorum. Rejim mejim yalan oldu yine. Testi Kebabını şiddetle tavsiye edebilirim bu arada.


Dediğim gibi bol bol turlarla gelen yabancı turist vardı. Ülkemizin müdavimi olan ingilizlerin yanı sıra İtalyanlar ve İspanyollarda dikkat çekici bir sayıdadydı. Bir ara müze girişindeki cafe’de kendime kahve alırken yanımdaki turistler de kuru incir, fındık, fıstık, ceviz, kayısı ve bilimum enerji bombalarıdnan yapılmış bizim memlekete özgü “kuvvet” verici kombinasyon paketlerini inceliyorlardı. Kendilerine “goood goood” dedim ve göz kırptım. Adam ne anladı bilmiyorum ama 2-3 tane aldı, hepsini yediyse akşam ne demek istediğimi anlamıştır sanırım.



İşte böyle bacalar periler derken değişik ve dinlendirici bir haftasonu da geçmiş oldu. Fotoğraflar yeni fotoğraf makinemden çıktılar bu arada, umarım beğenirsiniz..



Hiç yorum yok: