img { max-width: 560px; width: expression(this.width > 560 ? 560: true); }

26 Temmuz 2009 Pazar

Dos Santos & Cristian


Brezilyalılarla içiçe çalışan birisi olarak, Brezilyalı arkadaşlardan öğrendiğim kadarıyla Fener bu sefer çok iyi iki transfer yapmış… Adamlar anlata anlata bitiremiyorlar. Uyum sorunu da pek yaşamayacaklarını düşünürsek bu sene Trabzonspor’u şampiyonluk yarışında Fenerbahçe zorlayabilir diyebiliriz.. Zevkli bir lig olacak gibi bakalım…

25 Temmuz 2009 Cumartesi

No Smoking

Sigara içtiğim dönemlerde karşıydım sigara yasağına. Tamam otobüslerde felan içilmesin kabul, sigara içmeyen insanları rahatsız etmemeye de kabul ama benim “yemektan sonra sigara içme” hakkım ne olacak ? Yani nasıl sigara içmeyen adamın sigarasız yerde yemek yeme ve eğlenme hakkı varsa benim de sigaralı yerde yemek yeme ve eğlenme hakkım olmalı. Bu yüzden karşıydım. Özgürlüğüme yapılmış bir müdahale gibi hissediyordum...



Ama şimdi sigarayı bırakmış biri olarak sonuna kadar destekliyorum yasağı, umarım uygulamayı başarabilirler. Barlarda, restoranlarda, cafelerde felan içilmesin, tiryakiler beter olsunlar.. He-He...

Ha sigarayı nasıl bıraktın diye soracak olursanız, Alan Carr diye bir adamın “Easy way to stop smoking” – “Sigarayı bırakmanın kolay yolu” adlı kitabının ciddi faydası oldu diyebilirim, tavsiye de ederim. Kitabı da sigarayı bırakmayı da... Tabi önce bırakmayı istemek lazım, kafada bu kararı aldıktan sonra kitap sadece yöntem olarak yardımcı oluyor...

Sigara bırakmanın püf noktasını da açıklıyim; ki bu aynı zamanda bahsettiğim kitabın da ana fikri, “sigara isteğine karşı direnmek” değil “sigarasız yaşamın güzelliğinin farkındalığını” odaklanmak... Daha düz bir şekilde söylemek gerekirse sigarayı bıraktıktan sonra “hayır içmemeliyim, dayanmalıyım, içmiycem yapabilirim” diye eziyet çekerek değil (ki bu şekilde eninde sonunda içersiniz ve içene kadar da sinirli olursunuz) “oh be içmiyorum artık, ne güzel elim kolum kokmuyor, bağımlı değilim, artık içmek zorunda değilim, kurtuldum” diye düşünerek bırakmak lazım. Bu şekilde sinir stres de olmuyor.

Ayrıca, sigarasız toplum için yapılan bu icraata bile “içki tüketimini azaltmak için yapıldı” diyerek siyasi boyut kazandırmak isteyenlere de ayrıca tebriklerimi yolluyorum, onlar sigara içmeye devam etsinler.. Zorla İran yapacklar memleketi... (nası fotoya bağladım konuyu ama...)


11 Temmuz 2009 Cumartesi

Lig Öncesi Durumlar

Fikstürden başlamak gerekirse, bence kimse fikstür kuraları çekildi demesin. Artık buna kargalar bile gülüyor. Belli derbiler belli haftalara yerleştiriliyor sonra da geri kalanı için kura çekimi yapılıyor. Trabzonspor-Fenerbahçe maçları bu yıl son üç yılda üçüncü kez son haftaya geliyor. Ondan öncede ilk haftaya geliyordu. Ben 10. haftaya gelen Trabzonspor-Fenerbahçe maçı hatırlamam hiç... Neye göre ve kime göre çekiliyor bu kuralar ben merak etmeye başladım. Dalga geçiliyoruz farkında değiliz.



Onun dışında fikstüre bakınca en dikkat çekici kısım, takımların Trabzonspor-Fenerbahçe-Sivasspor ile peşpeşe oynuyor olması. Yani her takım zorlu bir 3 hafta virajı yaşayacak diyebiliriz. Burda kim en şanslı tartışılır. Bence Trabzonspor için iyi bir durum; çünkü rakiplerimizi yendiğimiz zaman mağlubiyetin etkisiyle bir sonraki haftaki Fenerbahçe maçına asılacaklar, sonra iki üst seviye maçın formuyla Sivasspor maçına çıkacaklarki Sivasspor ve Fenerbahçe bunun negatif etkisini sezon boyunca hissedebilir. Tabi Trabzonspor kaybettiği zaman da durum terse dönebilir, zira takımlar bu sefer rehavetle çıkabilir Fenerbahçe ve Sivasspor maçlarına. Bekleyip göreceğiz ne olacağını.

Şampiyonluk mücadelesi verecek takımlara gelirsek şu anda kadro olarak Galatasaray önde gibi. Hem hocaları hemde zaten güçlü olan hücum hatlarına gelen Keita, defansa gelen Gökhan Zan hemde kurtuldukları sorunlu adam Lincoln hep artı gibi. Sadece Gökhan-Servet ikilisiyle oynarlarsa süratli defanslara karşı çok gol yiyebilirler ama hücum hatları yediklerinden çok atacak gücte. Alanzinho-Yattara vs. Zan-Servet mücadelesi zevkli olabilir Trabzonspor taraftarları için.


Beşiktaş’ta iyi olan kadrosunu koruyup iyi takviyeler yapıyor, 3 kulvarda ne derece varolabilecekler, Mustafa Denizli başarıyı ne kadar devam ettirebilecek merakla bekliyoruz.

Ama beni asıl şaşırtan Fenerbahçe. 3 yıllık şampiyonluk sözü ve Aykut Kocaman’ın gelişiyle ben ciddi bazı atılımlar ve revizyonlar bekliyordum. Misyonunu tamamlamış Alex, R.Carlos, Deivid’le yolların ayrılıp, verimsiz Guiza’nın gönderilmesi, yeni bir planlama dahilinde bir iskelet kurulmasını bekliyordum ama onun yerine Özer, Topuz ve Bilica gibi Fenerbahçe’de yıldız olması zor ama muhtemel isimlere fazlaca paralar harcandı. Yani Emre-M.Topuz-Alex ortasahası mı son iki yıldır gelmeyen şampiyonluğu getirecek, yoksa kanatlardaki U.Boral-Deivid mi ? Yoksa yedek kulübesindeki Deniz, Selçuk mu ? Forvetteki Guiza ve Semih durumu ne olacak ? Semih hala nobetçi golcü mü olacak ? Yani Aykut Kocaman bu stratejilerin isimlerini koyamıyacaksa hayal kırıklığı olur, işin sonunda da gördünüz mü Futbol’un başına Aykut’u getirdikte ne oldu, bende o kadar anlarım futboldan ve betondan diyebilir Azizi Yıldırım. Fenerbahçe’nin şu anda Robben’i iknaa etmeye çalışıyor olmasını beklerdim. Ama yine de erken konuşmamak lazım, beklenmedik yıldız bir yabancı gelirse şaşırmam.



Gelelim Trabzonspor’a. Ersun Yanal’ı göndererek başlayan krizler sinsilesini iyi yönetemeyen Sadri Başkan sonradan işi toparladı ve bence çok orjinal bir fikirle H.Broos’u takımın başına getirdi ve yanına da Metin Diyadin’i koydu. Ogün, Abdullah, Hami gibi birini koymaktansa teknik direktörlük kariyeri olan birini ikinci adam yapmak çok yerinde ve doğru bir hamle. Bu ikilinin uyumu ve ortak çalışması Trabzonspor’a potansiyelinin üzerinde bir başarı getirebilir. Şampiyonluk zor ama iyi bir hava yakalanırsa, forvetlerde gol atabilirlerse şampiyonluk çok da hayal olmaz, son hafta Kadıköy’de şampiyonluk turu yakışır. Ama H.Broos ve M.Diyadin uyumu çok önemli. H.Broos’un M.Diyadin’i dinlemesi ve ciddiye alması gerekiyor, Metin Diyadin’in ise hocayı yönlendirmesi ama ikinci adamlığı sindirmesi ve ego yapmaması gerekiyor.



Sivasspor yine kafaya oynayacaktır ki bu sefer geçen iki yılın tecrübesiyle daha da fazla zorlayacaklardır diye düşünüyordumki tam Heerenven karşısında alından 5-0’lık mağlubiyet kafalarda soru işareti uyandırdı. Bunun dışında Kayserispor ve Bursaspor dikkat edilmesi gereken diğer takımlar.

Küme düşcek ilk takım ise Diyarbakırspor gibi, zaten varolan ekonomik sıkıntıları yetmezmiş gibi gittiler bir de Ziya Doğan’la anlaştılar. İşleri zor. Trabzonspor’dan ayrıldıktan sonra TSL’de iş bulamaz diyordum ben ama bulmuş nasıl olduysa. Bence sezonun ilk kovulan ya da istifa eden hocası da Ziya Doğan olur gibi.



Son olarak da transferlerle ilgili bir kaç şey söyliyim;

Hüseyin Bursaspor’a gitti, ve bence çok doğru yaptı. Hem Hüseyin için hem Bursaspor için ama en önemlisi Trabzonspor için çok sevindirici bir transfer bence. Bir win-win-win durumu söz konusu.

Servet’in dil bilmemesi nedeniyle transferinin yatması umarım genç futbolcu arkadaşlar açısından bir anlam taşır.

9 Temmuz 2009 Perşembe

Sıcak ve Futbol

Sıcak, hem de çok sıcak. Libya’da şu anda hava sıcaklığı sanırım güneşte 45 derece gölgede 65 derece. Açık havada insan kendisini sanki küçülmüşte mikrodalga bir fırının içine girmiş gibi hissediyor. Ve bu havada bir çılgınlık yapıp halısahada maç yaptık. Nasıl olsa akşam maç, serin olur diye düşündük ama maçın 3. dakikasında takımın yarısı kalp krizi geçirmeye başladı. Kalp krizi geçiren arkadaşları belki top bunlara çarpar da golü engellerler düşüncesiyle kalenin önüne yatırdık, arada sırada da kalp masajı yaparak hayatta kalmalarına yardımcı olduk. Maçın belli bölümlerini hatırlamıyorum bile ki rivayete göre bir tane gol bile atmışım. Hayatımda yaptığım büyük çılgınlıklardandı biriydi sanırım...


Ağustos ortasında lige başlıyacak takımlara tavsiyem, maçtan önce teknik direktörler veya futbolcular aralarında anlaşşınlar, maçın ilk 70 dakikası paslaşma şeklinde geçsin, son 20 dakika normal maç oynansın. Futbolcu sağlığı herşeyden önce gelir, Manisaspor’lu Meduna’nın yaşadıkları daha dün gibi aklımızda..

4 Temmuz 2009 Cumartesi

www.Gezihikayeleri.com

Facebook ile ilkokul arkadaşlarınız ve unutmak istediğiniz insanlar tarafından bulunmanın artık demode olduğu ve hatta kal getirdiği günümüzde internet hala şaşırtmaya devam edebiliyor insanı... Bugün size tanıtacağım internet sitesini şans eseri internette gezinirken buldum, www.gezihikayeleri.com adlı bir site.. Siteye girdiğimde üst tarafta iki tane fotoğraftan sağ taraftakini hemen tanıdım tabi, “Aha bizim Cüneyt (Alpgüven) Abi” dedim kendi kendime... Durup dururken bir anda eski bir tanıdık internette karşınıza çıkınca insan bir garip oluyor...




Kim bu Cüneyt Abi derseniz hemen anlatıyım Cüneyt Abi’yle olan hikayemi.. Sene 1998, Fransa’nın ilk ve tek dünya kupasını kazandığı Zidan’ın ismini dünyaya iyice ezberlettiği yaz, 2001 krizinin bile henüz yaşanmadığı, cep telefonlarının antenli bir takoz görünümünde olduğu Pikachu ve Power Rangers’ların yeni nesillerin zihninde kalıcı hasarlar bıraktığı yıl ve yıllar... Benim de üniversitedeki ilk yılımı bitirdiğim, daha “teenager” olarak takıldığım bir yıla tekabül ediyor 1998.

Yaz tatilinde ne yapsak derken, bir şekilde güneyde bir iş ayarlayıp 3-5 kuruş harçlık çıkartırız diyerekten dayımızın da sağolsun yardımıyla Cüneyt Abi’yle tanıştım, ve Cüneyt Abi’nin Kemer Çamyuva’daki Naturland Rest Hotel’deki dalış okulunda yaz boyu çalışmak üzere (haftalık 10 milyon lira ve kalacak yer ve yemek) anlaştık. İzmir’de tanıştık Cüneyt Abi’yle Dayımızın ofisinde ve ordan Antalya’ya beraber (Cüneyt Abi’nin yeni aldığı Twingo marka arabasıyla) gittik. Bu benim için dalış dünyasıyla tanışma ilk defa Karadeniz dışında bir deniz görmek gibi ilk deneyimleri yaşayacağım yazın aynı zamanda fiziksel anlamda çalışmanın ne demek olduğunu gerçekten öğreneceğim bir başlangıç, hayatımda yeni bir sayfaydı.

Cüneyt Abi ve o yazki Kemer anılarım anlatmakla bitmez... Cüneyt Abi’yle İzmir’de tanışıp beraber Antalya’ya giderken yaptığımız ufak trafik kazası, benim Hande Ataizi’yle televizyona çıkmam (bunu bir ara anlatırım ayrıca), yaptığımız dalışlar, Cüneyt Abi’nin o dönemki ortağı Hakan Abi’yle yaşadıklarımız felan çok güzel bir yazdı ama çok da yorucuydu. Zira Cüneyt Abi verdiği paranın karşılığını alıyor (aslında bana para kazanmanın kolay bir şey olmadığını öğretiyordu, bunu ilerleyen yıllarda yurt dışı şantiyelerinin zorluklarının diğer arkadaşlarımdan daha rahat üstesinden gelirken anlayacaktım) sabahtan akşama kadar çalışıyordum. Ne iş yapıyordun derseniz, getir götür, malzemeleri taşı, tüpleri doldur, tekneyi temizle felan... Kaytarmaya meyilli bir adamdım o yıllarda ama sağolsun Cüneyt Abi ona da müsade etmiyordu. Güzel günlerdi, çok şey öğrendim kendisinden, burdan tekrar teşekkür ediyorum herşey için...

Bu arada internet sitesi çok güzel, yeni keşfettiğim için ne sıklıkla güncelleniyor bilemiyorum. Forum kısmı şimdilik biraz tenha. Ama sitede çok güzel gezi anıları ve bilgiler var, takip ediceğiz Cüneyt Abi’mizin hikaylerini... Umarım daha çok gezip daha çok yazar, biz de okuruz bol bol...

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Dutu Dalından Yerim

Çocukluğumun en büyük zevklerindendi dalından meyve yemek, özellikle de kiraz ve dut. Ama kirazın dadı başkaydı benim için, ağaca çıkınca hafif rüzgar esinti de yapar, oh mis gibi kirazları götür.. İki tanesini de kulağına tak. Kiraz ve dudun dışında erik, yeni dünya ve üzüm (siyah kokulu olanlar özellikle) de diğer favorilerimdendir..



En son ne zaman ağaca çıkıp dalından bir meyve yedim hatırlamıyorum, yıllar geçmiştir heralde... (Bu arada aklıma gelmişken, küçükken ağacına çıkıp meyvalarını yediğimiz tanıdığım tanımadığım komşularım hemşerilerim hakkınızı helal edin, çocukluk işte..) Neyse, geçenlerde Abugelia’daki evimizin dışındaki yolda dut ağacını ve ağaçtaki kara dutları görünce bir anda 20 yıl geriye gittim ve kendimi ağaçta dutun keyfini çıkartır vaziyette buldum. Çok güzellerdi, hala tadları damağımda.. Gnam Gnam.. Bi de kiraz olsa da yesek dalından, mevsimi de geçio... Belki seneye artık memlekette olursak yeriz..


not : Fotoğraflar ünsüz Fotoğrafçı Bahadır’ın objektifinden...