img { max-width: 560px; width: expression(this.width > 560 ? 560: true); }

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Leptis Magna

Leptis Magna, milat’dan sonra 200 yıllarında Roma’lılar tarafından yapılmış bugünkü Libya’nın Tripoli şehrine. Yani kabaca bir hesapla bundan tam 1800 yıl önce. Tripoli, üç şehir (Tri-Poli) demek latince’de. Leptis Magna’da Tripoli’yi oluşturan bu üç Roma Şehrinden bir tanesi. Libya’ya yolunuz düşerse birgün, hani turistik olarak görebileceğiniz yerlerden birisi.. Gene de yolunuz düşmesse birşey kaybetmiş olmazsınız..




Aslında bizim, Efes harabelerinden çok bir farkı yok, tarihten ve arkeolojiden uzmanlık derecesinde anlamayan birisi iseniz benim gibi Efes ve Leptis Magna arasındaki farkı anlayamayabilirsiniz bile. Sonuçta benzer yapılar, taşlar, sütunlar, anfi-tiyatrolar, heykeller kabartmalar ve diğer Roma mimarisi..


Ama etkileyici. Hem de çok etkileyici. Yani düşününce, bundan tam 1800 yıl önce insanlar bu yapıları yapmışlar ve burada yaşamışlar. Sokaklarında yürümüşleri dükkanları olmuş alışveriş yapmışlar. Siyaset ve devlet politikalarını tartışmışar belki, akşam da anfitiyatroya gidip eğlenmişler. Belki bu bir alttaki resim, zamanın kuyumcular çarşısıydı, insanlar bu sokakta mücevherat alışverişi yapıyorlardı.



Bu alttaki yapı kimbilir ne işe yarıyordu. İlerdeki yüksek yapı anfitiyatro, ama hemen öndeki taşlar ne için acaba ? Belki de dönemim kahvehanesi gibi birşey.. Filozoflar ya da sanatçılar, burda oturup, çay kayfe içip memleket meselelerini tartışıyorlardı ?

-Duydunmu Aristotales Baba, Sezar bu sefer de Mısır’a demokrasi götürcekmiş? Her an saldırabilir diyorlar ?

-Yok hacı naptın, Cleopatra diye bi hatun varmış, onun için gidiyormuş.. Sezar’la bu ülke bi yere gidemez..

Acaba böyle geyikler dönmüş müdür bu köy kahvesinde ?




Roma’nın da neden bu kadar büyük bir imparatorluk olduğunu anlamış oluyoruz aynı zamanda. Adamlar gittikleri yerlere medeniyet ve uygarlık getirmişler. Şu anda bile bedevilikten tam anlamıyla kurtulamamış bir topluma ve ülkeye, bundan tam 1800 yıl önce düzenli şehirleşme, sosyal etkinlik ve modern toplum yapısı getirmişler. Ve bu ülke Roma’dan çok uzaklarda Afrika’nın kıyısında kalmış bir ülke.. Tabi sadece Tripoli değil, Roma İmparatorluğu gittiği her yere medeniyet getirmiş.. Tüm yollar Roma’ya çıkar sözü boşuna söylenmemiş, zira çoğu ülkelerdeki ilk yollar Roma’yla ulaşımı sağlamak için Roma’lılar tarafından yapılmış. Osmanlı da aynı şekilde Roma’lılar gibi gittikleri yerlere mediyet getirmişler. Libya’da gezilecek tarihi yerlere baktığınız zaman ya Roma’lılardan kalmıştır, ya da Osmanlı’lardan.. O yüzden bu iki devlet tarihin önemli figürüydüler..



Öte yandan bugün Irak’a ve Afganistan’a demokrasi götüren ABD’ye bakıyoruz da, bundan 1800 yıl önce yapılanların ne kadar uzağındalar..

Aslında dünyanın bu bölgesinde demokrasi bir işe yaramıyor diyebiliriz. Batı dünyası bunu ne zaman anlayacak merak ediyorum.. Mutlu olan ülkelere bakıyorum da, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, S.Arabistan, Libya, Katar, Kuveyt ve hatta Suriye hep monarşik veya totaliter rejimlerle yönetiliyor. Tamam belki çok refah içinde yaşamıyorlar ama bu ülkelerde yaşayan insanların maddi sıkıntıları yok, daha ötesi can güvenliklerine karşı bir tehdit yok.. Ve mutlular.. İnsanların yüzünden bunu görebiliyorsunuz...

Oysa, batı dünyasının demokrasi getirdiği ülkelere bakınca, Irak, Afganistan, Lübnan ve hatta Filistin başta olmak üzere, hiçbirinde nerdeyse can güvenliği dahi yok. Bu ülkelerde doğan bir insanın gelecekten ne gibi bir beklentisi olabilir ? Irak bile, Saddam döneminde en azından güvenli ve refah bir ülkeymiş.. İran bile İslam Cumhuriyetinden önce Şahlık varken, daha huzurlu ve modern bir yermiş. Demokrasiyi bu bölgede en başarılı bir şekilde uygulayan Türkiye bile çok sıkıntısını çekti bu rejimin, kaç defa Ordu müdahalesi yaşamak zorunda kaldı.. Neyse, konuyı fazla dağıtmaya gerek yok, mesajımızı verdik, anlayan anlamıştır...




Bu alttaki kiriş benim ilgimi ayrıca çekti Leptis Magna’da.. Dikkatli bakın kirişe.. Taşlar arasında hiçbir bağlantı yok, ne demir ne bir harç hiçbirşey.. Taşlar birbirine yaslanmış, ve ortalarındaki küçük çıkıntı ile puzzle vari birbirlerine iliştirilmiş. Yukardan istediğiniz kadar bastırın, yıkılmaz, ama alttan ortadaki taşı birazcık yukarı doğru itseniz hepsi dökülür.. Kemer köprü mantığıdır bu, ortadaki taşa da Kemer Taşı denir. Sizce de ilginç değil mi ? Bu yapı bu şekliyle 1800 yıldır orda öylece duruyor.. Dili olsa da konuşsa, kim bilir neler görmüştür, kim bilir anlatır...




Bu da bizim tayfa.. O devirde de acaba böyle şeyler yapanlar var mıydı ?




Sonuç olarak, yolunuz Libya’ya düşerse bir yarım gününüzü ayırıp görebilirsiniz. Taş deyip geçmeyin, bir tarih, bir medeniyet ve bir ugyarlık aslında..

2 yorum:

Cafe Pepela dedi ki...

Hakkınızda hayırlısı olsun inşallah.
Ben de ailemle birlikte Libya'da yaşıyorum iki senedir..

Burayu müthiş gözlemlemişsiniz,duru ve son derece başarılı bir dille ifade etmişsiniz..Yüreğinize sağlık..

Libya 'da yaşam adlı yazınızı kaynak göstererek ,blogumda yayınladım..

Dilerim sorun teşkil etmez..
Kolay gelsin :)

Muratonovic dedi ki...

Pepela Hanım, Teşekkür ederim blogumu beğendiğiniz için. Tabiiki yayınlayabilirsiniz, sonuçta benim amacım da paylaşmak.. Kaynak gösterdiğiniz için de ayrıca teşekkür ederim.. Libya'ya selamlar...