img { max-width: 560px; width: expression(this.width > 560 ? 560: true); }

11 Haziran 2009 Perşembe

Endonezya Tatili Part 1 - Jakarta & Bali



Tatil yapmak, helede uzak bir yerde tatil yapmak gerçekten çok yorucu bir hadise. Vizesi, Otelleri ve uçakları ayarlaması, yolculuğu derken ciddi olarak yoruluyor insan. Endonezya’da tatil yapmak gibi düşüncesi olanlar öncelikle uzun bir yolculuğu göze almaları gerekiyor.. Bu yolculuğa değer bence ama dönüşte yolculuğun yorgunluğunu atmak için bir tatile daha ihtiyaç duyabilirsiniz.

Endonezya, Avustralya’nın biraz yukarısında, Malezya ve Singapur’un aşağısında Hint Okyanusu ile Pasific Okyanusu arasında sınır gibi duran, 1000’den fazla adadan oluşan bir adalar ülkesi. Nüfusun %80’i müslüman olmakla beraber adalar kendi aralarında farklılıklar göstermektedir. Örneğin Bali adasının çoğu Hindu iken, az ilerdeki Lombok adasının nerdeyse tamamı müslüman olabiliyor. Hindular ve Müslümanların dışında Hristiyan ve Budistlerde az da olsa mevcut. Ama bu kozmopolitlikte güzel olan şey, insanların birbirleriyle uyum içinde yaşamaları, birbirlerinden rahatsızlık duymamaları..

Yaklaşık 250-300 milyon nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkelerinden birinden bahsediyoruz. Bu kadar nüfus olunca tabi doğal olarak refah seviyesi de oldukça düşük oluyor. Benim gözlemim oldukça fakir bir ülke oldukları.




Heryer pirinç tarları bu arada, sürekli pirinç yiyorlar. Pirinçde olmasa ne yiycek bu kadar adam merak ediyorum. Pirinç tarlaları da ilginç bu arada, ilk ektiklerinde tarladan ziyade kuçuk bir göl gibi görünüyorlar. (Zaten uçaktan ülkeye baktığınız zaman sanki ülkeyi su basmış gibi bir görüntü var) Pirinç suyun içinde yetişiyor, ürünler büyüyünce de su çekiliyor ve sonra da ürünleri topluyorlar. Yılda 3 defa mahsül alabililyorsunuz bir pirinç tarlasından. Bu 3 mahsule ilave olarak da bir defa da başka bir ürün (patates gibi) ekiyorlar, böylece bir nevi toprağı da dinlendirmiş oluyorlar.


İklimine gelince, kuru ve yağışlı (dry & rainy season) olmak üzere 2 mevsim mevcut Endonezya’da genel olarak. Hatta bizde 4 mevsim olduğunu öğrenince ilginç geliyor adamlara. Özellikle Aralık-Ocak ayları oldukça yağışlı geçiyor. Mayıs Haziran ayından sonra da çok sıcak yaz ayları geliyor.. Benim gibi aşırı sıcaktan rahatsız oluyorsanız Mayıs-Haziran aylarını tavsiye edebilirim.

Vize gerekiyor bu arada. Eskiden gerekmiyormuş ama son 2 yıldır biz onlardan istediğimiz için onlarda bizden istiyorlar artık. Ama alması kolay. Biz gitmeden aldık vizeyi ama sanırım havaalanında girişte de vize alınabiliyor.

Dilleri Endonezyaca bu arada.. “Trima Kasih” teşekkür ederim demek..





JAKARTA

Yolculuğumuzun ilk durağı Jakarta, yani Endonezya’nın başkenti. Hem 20 saatlik yolculuğun yorgunluğunu atarız hemde bir gün de olsa Jakarta’yı görmüş oluruz dedik ama pek de doğru bir karar olmamış. Bir defa şehir çok kalabalık ve inanılmaz bir trafik var. Moskova’dan daha fazla trafik olan bir yer görebileceğimi sanmıyordum ama varmış. İnsanlar motorsiklete yönelmiş, heryerde motorlar var, yaşlısı genci kullanıyor. Trafiğe iyi bir çözüm olmuş kısmen de olsa.. Neyse, hem yorgunluktan hemde trafikten dolayı şehri pek gezemedik. Gezilecek yerleri varmış ama ne biliyim, bence Jakarta’da zaman kaybetmektense direk Bali’ye geçmek daha mantıklı.


BALİ

Yaklaşık 3 milyon nüfusu olan, turizm ve prinç sayesinde geçinen, heryerde Hindu Tapınakları olan ve çoğu Hindu olan bir ada.. Özellikle Hindu tapınakları görmeye değer, birçok tapınağın gezildiği günlük turları tavsiye edebilirim. Çok enteresan tapınaklar var.



Genel halka açık tapınakların (Publıc Temples) yanı sıra Ailelere özel tapınaklarda mevcut. Tapınaklardaki ibadetin yanı sıra, her gün küçük tabaklar yapıp ikramlarda bulunuyorlar. Bu tabakların içinde genelde bitki, çiçek gibi şeyler oluyor, ve daha çok kötü ruhları kovmaları için ve böylece işlerinin rast gitmesi için yapılıyor. Yoksa Tanrılar yesin diye değil. Ama Bali’de heryerde bolca görebilirsiniz bu tabaklardan (bakınız bir tanesi aşağıda), üstüne basabilirsiniz bile yanlışlıkla.

İnek yeniyor bu arada, ama Beyaz İnekler sadece kutsal olarak kabul ediliyor, onlar yenmiyor. Bu beyaz ineklerin diğer alemde insanları cennete taşıyacak taşıyıcı inekler olduğuna inanılıyor. İneklere tapma yok, sadece kutsal olduklarına inanılıyor.


Onun dışında maymunla var belli yerlerde. Özellikle Uluwatu tapınağındaki maymunlar çok yaramaz, adamın elindeki fotoğraf makinasını kapıp kaçabiliyorlar, eşyalarınıza sahip çıkmanız lazım. Ama insanlara zarar vermiyorlar.. Çeşit çeşit maymunluklar yapıyorlar o kadar..





Turizme gelince, dünyaca ünlü bir plajları var. Kuta Beach. Dalga sörfü için çok ideal bir plaj. Zaten havaalanında da bir sürü insanı ellerinde surf tahtalarıyla sırf bu amaçla buraya geldiklerini görebilirsiniz. Kurslarda var, zamanınız varsa sizde öğrenebilirsiniz. Çok zevkli gibi geldi bana. Benim fazla zamanım olmadığı için ilgilenemedik ama ben biraz izledim adamları, tekniğini çözdüm. Biraz uğraşsam yaparım kesin J

SPA Masajı var çok meşhur. Gitmişken yapmak lazım tabi ama açıkcası ne yalan söyliyim, bizim Hamamda Tellak Amcanın yaptığı “kese” bence çok daha rahatlatıcı. Yani bu SPA Masajı olayının çok da bir numarası yok işte vucudunuza çikolotayla kaplıyıp masaj yapıyorlar sonra da içinde Gül yaprakları olan banyoya giriyorsunuz. Dediğim gibi bizim Hamam daha iyidir.

Türk Restoranına rastlamadım. Belki vardır ama ben görmedim.

Jimbaran diye bir yer var, sahildeki restoranları çok güzel, plajda balık yenmesi lazım kesinlikle.

Bir de havaalanları çok ilginç bi yerde. Tam böyle plajın yanından başlıyor pist. Yani havaalanının ordaki plaja gidip sırt üstü uzanırsanız 50-60m üzerinizden geçen uçakları izleyebilir, fotoğraflayabilirsiniz. Malesef fırsat bulup yapamadım, içimde kaldı.. Bir dahaki sefere artık..



Bali’den sonra tatilimize Gili Trawangan’da devam ettik, onu da yarın yazarım artık..

Hiç yorum yok: